Avrupa, tarihinin en büyük mülteci krizlerinden birini yaşıyor. Suriye'deki savaştan kaçanların çoğunluğunu oluşturduğu mülteciler hem deniz yoluyla hem de karadan AB topraklarına ulaşmaya çalışırken AB ülkeleri, mülteci sorunuyla nasıl baş edecekleri konusunda ortak bir politika belirleyebilmiş değil. AB'nin önde gelen üyesi Almanya'dan her üye ülkenin belli kotalar uyarınca mülteci kabul etmesini önerisi AB'nin genelinde henüz bir karşılık bulmuş değil.
'ESKİ ANLAYIŞIMIZIN ÖTESİNDE YENİ BİR ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK OLUŞABİLİR'
'AB YENİ DURUMA UYUM SAĞLAYAMAZSA BAŞARISIZLIĞA MAHKUM'
Avusturya Dışişleri Bakanı'nın geçtiğimiz günlerde sorunun çok karmaşık olduğundan hareketle AB ülkelerindeki ilgili tüm bakanların bir araya gelerek bir çözüm üretmesi gerektiği fikrini ortaya attığını, ancak ilgili bakanlar olarak da dışişleri, maliye, içişleri ve savunma bakanlarını saydığını kaydeden Linke, "Örneğin eğitim bakanını ya da kültür bakanını bu toplantılara dahil etme fikri akıllarına bile gelmedi. Onlara göre sorun sadece bir güvenlik tehdidi, ve onun gereklerince ele alınmalı. Sorun çok karmaşık, benim de bunun nasıl çözüleceğine ilişkin net bir yanıtım yok ancak şu noktayı vurgulamak istiyorum: Bu ölçüde büyük bir zorlukla karşı karşıya olmasına karşın Avrupa Birliği yeni duruma uyum gösterecek akıllı bir yapı olarak hareket etmiyor. Hızla değişen bugünün dünyasında yeni duruma uyum sağlayamazsanız, başarısızlığa mahkum olursunuz" dedi.
AB'nin yeni durumlara uyum sağlama konusunda sorunlar yaşadığını düşünen Linke, "Yeni durumlara uyum sağlayamazsanız, yok olmaya mahkumsunuzdur, bilim bize bunu söyler. İşte bu yüzden bu yeni göç konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı endişeliyim. Bir süredir bu konu AB yapılarında da tartışılıyor ancak henüz bu konuda kapsamlı bir politika izlenmesi konusunda bir mutabakat yok" dedi.
'ETNİK VURGULARIN ÖTESİNDE BİR TARTIŞMAYA İHTİYACIMIZ VAR'
"Bu bağlamda Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya çok karmaşık ve bir ideale dayanan projelerdi. Gulag'dan ya da Prag Baharı'nın bastırılmasından söz etmiyorum, benim bahsettiğim yeni bir kültürel alanın yaratılması. Ben Doğu Almanya'da doğdum, Sovyetler Birliği'nde üniversiteye gittim. Doğu Almanya Sovyet kültürel alanının bir parçasıydı. Ruslar, Kazaklar, Kırgızlarla birlikteydik. Tabii ki onların Rus, Kazak, Kırgız olduğunu biliyordum, ancak bunun benim için birincil bir önemi yoktu. Tartışacağımız şeylerimiz olduğu için bir araya gelmiştik, bir etnik gruba ait olmanın ötesinde meselelerimiz vardı. Ancak bugün Kafkaslardan, Orta Asya'dan, hatta Rusya'dan biriyle karşılaştığınızda ilk konuştuğunuz şey etnik kökenleriniz, bu meseleyi tartışmaktan başka konuları tartışamıyorsunuz, bu da bence insanı bezdiriyor. Bu bağlamda Yugoslavya, Sovyetler Birliği gibi yapılar çok sofistike yapılardı. Entegrasyon ve etnik önyargılardan sıyrılma bağlamında bugün Balkanlarda gördüğümüzden çok daha sofistike yapılardı. Bana kalırsa bugün o durumdan en azından bir adım gerideyiz. Belki biraz provokatif olacak ama, bugünkü Batı toplumları çok basit yapılardır. Belli gelişmeler konusunda herhangi bir endişeniz varsa sonunda kararı veren paradır, ekonomidir, kardır. Bu da belli trendlerin çözümlemesini çok can sıkıcı hale getiriyor. Çünkü belli gelişmelerin hep aynı sonuçları oluyor. Bu bağlamda Yugoslavya'da, Sovyetler Birliği'nde yeni bir kültürel alan, yeni bir dünya anlayışı geliştirilmişti. Tabii ki sonuçlarından bahsetmiyorum, sadece bu projelerin arkasındaki idealden bahsediyorum. Bugün daha sofistike bir dünyaya ihtiyacımız var, ve de bu karmaşıklıktan korkmamamız gerekiyor. Çünkü bu karmaşıklık bizim insan olarak bekamızı ve yeni yüzyıla daha güvenli geçişimizi güvence altına alacak."