Türkiye ile İsrail arasında normalleşme sürecinde ilk kez İsrail’den bakan düzeyinde bir ziyaret gerçekleşti. İsrail Enerji Bakanı Yuval Ştaynitz, Türk mevkidaşı Berat Albayrak’la görüştü, enerji ilişkileri ve Doğu Akdeniz’de inşa edilmesi düşünülen ve Avrupa’ya yönelik doğalgaz boru hattı gibi projeleri ele aldı. Türk tarafından ise 'Filistin sorununa yönelik duyarlılık' mesajları öne çıkarıldı.
İki ülke arasında normalleşme adımlarının somutlaşma yoluna girdiği bir ortamda, İsrail'den yapılan ziyareti, diplomatik ilişkilerin temelini, önümüzdeki süreçte olası senaryoları, Türkiye-İsrail ilişkileri üzerine uzman gazeteci Selin Nasi ile konuştuk.
İsrail Enerji Bakanı Yuval Ştaynitz'in Türkiye'ye yaptığı ziyaretin ilerleyen dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerinin aslında hangi taban üzerinde yürütüleceğini çok açık ve net gösterdiğini belirten Nasi, "İki bakan Enerji Zirvesi'nde buluştular altı yıl aradan sonra iki ülkenin enerji bakanları. Daha öncesinde Cumhurbaşkanı ve Erdoğan 23 Mart 2016'da Beyoğlu'ndaki terör saldırlarınına ardından telefonda görüşmüştü. Ama bu bakanlık düzeyinde ve yüzyüze gerçekleştirilen ilk görüşme oldu. Dolayısıyla önemli bir adım atıldı. Buzlar eritilecek belli ki. Önümüzdeki dönem enerji alanında ne şekilde işbirliği yapılabilecek. Bu Akdeniz altından geçirilmesi planlan boru hatlarının proje aşamaları bir takım anlaşmalarla netleştirilmekte. Bir alt yapı döşenmekteydi zaten. Belki önümüzdeki dönemde imzalar atıldığında tam olarak ne alışveriş yapıldığını daha net göreceğiz" değerlendirmesi yaptı.
'İSRAİL GAZI İÇİN TÜRKİYE EN İYİ ALTERNATİF, AMA KOZLARINI KULLANIYOR'
İsrail için Leviathan ve Tamar havzalarından çıkarılacak olan doğalgazın Avrupa pazarına ulaştırılması için en iyi güzergahın Türkiye olduğunu ifade eden Nasi, İsrail tarafının bunu tam anlamıyla kabul etmek istemediğinden başka opsiyonları elinde koz olarak tuttuğunu belirtti: "Buna alternatif Yunanistan üzerinden taşımak. Bir başka alterntif sıvılaştırılmış halde doğalgazın taşınmadı. Ama doğalgaz fiyatlarının düşmesinden ötürü sıvılaştırılması ve bu şekilde terminallerden gönderilmesi daha pahalıya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye opsiyonu en karlı, en gerçekleşmesi taraflarca istenen alternatif. Ama siyasi bir takım krizler var. Bu krizlerin başında bu boru hattının, eğer ki inşası başlarsa, Kıbrıs Rum Kesimi'nden geçme olasılığı. Bunu eğer by-pass etmeye çalışırlarsa bu sefer Lübnan ve Suriye'ye yaklaşmak zorundalar. Ama İsrail'in hali hazırdaki dış politikasıyla taban taban zıt bir karar olur. Siyasi çatışmalardan ötürü de bunun mümkünatı yok. O yüzden Kıbrıs meselesinin çözümüne belinden bağlı bu olay. Peki Kıbrıs'a ne kadar etki edebilir taraflar? Burada Rusya faktörü devreye giriyor."
Rusya'nın Kıbrıs Rum kesimiyle olan ilişkilerinin çok kuvvetli olduğunu ifade eden Nasi, Rus lider Vladimir Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşmaya giden süreçte 4 kere bir araya geldiğine dikkat çekti. Türkiye ile İsrail arasında imzalar atılmadan evvel Putin'in "Biz Türkiye ile İsrail'in ilişkilerinin normalleşmesini destekliyor ve onaylıyoruz" sözlerini hatırlatan Nasi, İsrail'in Rusya'yı karşısına almak istemediğine dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye ile İsrail arasında imzaları atılacak olan bu proje aslında, uzun vadede Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji bağımlığını azaltabilmek. Burada Rusya'yı karşısına almak istemeyen bir İsrail var. Baktığımızda yakın ilişkiler içerisindeler. Suriye'ye girdiğinden beri daha Rusya'yı karşısına almaktan çekiniyor. Bunun dışında diyaspora konusu var. Rus kökenli Yahudiler ciddi bir azınlık İsrail'de. Bunun da sağladığı bir kültürel köprü var iki ülke arasında. Rusya kendisine kendi çıkarlarına ters düşen böylesi bir enerji boru hattı projesine onay verir mi? Hangi şartlarda onay verir? Belki Rusya'nın da buradan komisyon, kendi payını alacak şekilde dönüştürme olasılığı var. Gazprom'un ilgisi var. Bir olasılık da Samsun-Ceyhan botu hattı diye konuşulan hattın, belki doğalgaz olmasa bile Rusya'nın petrolünün Karadeniz'den Kızıldeniz'e bağlanmasında Türkiye'nin bir rolü olabilir. Ve Türkiye-İsrail arasına döşenecek boru hatı belki de çift taraflı şeklinde ilerleyebilir. Bu da aynı zamanda hem stratejik ortağı ve rakibi olan İran'ın piyasa payını azaltmada Rusya'nın elini yükseltebilir."
Enerji temelinde anlaşma yolundaki Türkiye ile İsrail'in tarihsel sorunlarını çözüme kavuşma ihtimalini 'uzun vadede gerçekleşebilecek bir gelişme' olarak okuyan Nasi, ancak normalleşme adımlarına rağmen hükümetin tavrında bir değişme olmadığına dikkat çekti. Ekonomik ilişkilerin ülkeler arasında doğabilecek krizlerin hasarını azaltma etkisi olduğunu dile getiren Nasi, "Kısa vadede bir nevi nevi arabuluculuk etkisi olabilir. Ama Türkiye'deki siyasi taban açısından baktığımızda bence hükümetin tavrı değişmiş değil. Zaten başından beri Filistin meselesini sahiplenmiş. Filistin halkının yaşadığı acılarla empati duyan ve bunların yaşam şartlarının iyileştirilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını göstermeye çalışan bir üsluptalar. Bu halen devam ediyor. Zaten görüşmelerde de ön plana çıkarılıyor. Türk tarafının basın açıklamasına baktığımızda özellikle altını çizdileri nokta 'Gazze'de elektrik santalleri kurmaya çalışıyoruz ve zaten iki gemi de yolladılar, yardım gemilerinin yollanmasına devam edilecek' deniyor. Bu tabi Mavi Marmara davalarında İsrailli askerlere, yapılan anlaşma kapsamında, farklı bir süreçte devam etmesini kabul etmenin, talefisine yönelik bir gayret. Gayet de anlaşılabilir bir gayret. Ama gönülleri fethederler mi, bu uzun vadede görebileceğimiz bir şey" saptaması yaptı.
Türk yetkililerin İsrail'in eski lideri Şimon Peres'in cenaze törenine üst düzey bir katılım gerçekleştirmediğini anımsatan Nasi, İsrail tarafının bu gelişmeyi çok kırıcı bulduğuna dikkat çekti. Türkiye'nin 10 gün içerisinde İsrail'e büyükelçi atama niyeti olduğu açıklamasını da değerlendiren Nasi "Yahudu takvimi bayramlara girmiş durumda. Eylül başlangıcından itibaren önce yeni yıl, ardından bir kefaret günü Kipur, ondan sonra da hasat bayramı gelir. O yüzden arka arkaya bürokrat kesimin tatil kullanma dönemleri şu ara. 10 gün içerisinde büyükelçi atayacağız açıklaması, sürecin tam da 16 ekimdeki hasat bayramına denk geldiğini gösteriyor. Herkes görevlerine geri geldikten sonra süreç daha düzgün bir şekilde ilerlemeye devam edecek.
Ama tabi ki bunun arka planında bir burukluk bir ağırdan alma durumu olduğunu düşünüyorum. Ne zaman kaynaklarıma soru yöneltsem aldığım cevaplarda bir burukluk sezebiliyorum. Ama bunun karşılıklı frene basma olarak söyleyemeyiz. Öyle olsaydı Peres'in cenaze töreninin olduğu gün açıklama yapıp 'Ama biz büyükelçi göndereceğiz, diplomatik ilişkilerimizi de rayına koyuyoruz, bir niyet farklılığı yok' tarzında mesajlar verilmezdi. O yüzden bence sorunsuz da olsa biraz inişli çıkışlı ilerleyecek ilişkiler" ifadelerini kullandı.