Konferansın açılışında konuşan Başkan Zühtü Arslan, İstanbul ve Kayseri'deki saldırılarda hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifa diledi.
‘KELİMELERİN KİFAYETSİZ KALDIĞI ZOR GÜNLER…'
"Gerçekten zor günlerden geçiyoruz, konuşmakta zorlandığımız, kelimelerin kifayetsiz kaldığı zor günler…" diyen Arslan, dünyada, terörün bu kadar çeşidiyle ve bu kadar yüksek bedeller ödeyerek mücadele etmek zorunda kalan bir başka ülke bulunmadığını söyledi.
‘TERÖR DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNİ TEHDİT EDEN EN BÜYÜK BELA'
Arslan, ‘terörle mücadele'nin, siyasi görüşlerin üzerinde, milli bir mesele olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Terör saldırılarının ve onların arkasındaki güçlerin, biri topluma diğeri devlete dönük, birbiriyle bağlantılı iki hedefinin olduğu açıktır. Topluma yönelik amaç, milletin birliğini ve dirliğini bozarak, huzur ortamını zehirleyip, kaotik bir durum hazırlamaktır. Devlete yönelik amaç ise demokratik hukuk devletini paralize ederek, işleyemez hale getirmektir. Bu nedenle toplum olarak, birliğimizi, dirliğimizi ve dayanışmamızı korumaya devam etmeliyiz. Devlet olarak da demokratik hukuk devleti kararlılığımızı sürdürmek durumundayız. Teröre ve terörizme verilecek en anlamlı cevap, inadına birlik ve beraberlik, inadına hukuk ve demokrasidir. Gerçekten de terör, başta yaşama hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetleri toplumsal huzuru ve demokratik hukuk devletini tehdit eden en büyük beladır. Bu nedenle bize düşen tam da terörün yok etmeye ve yıkmaya çalıştığı toplumsal ve siyasal değerleri korumaktır. Bu değerleri korumadaki azim ve kararlılık terörün ve destekçilerinin karabasanıdır."
İnsanı ve devleti yaşatmanın yolunun adaletten geçtiğine işaret eden Arslan, adaletin, devletin de temeli olduğunu, yokluğunda tüm toplumsal ve siyasal değerlerin değersizleşeceğini kaydetti. Arslan, "Adalet herkese her konuda eşit davranılmasını gerektirmez. Tersine, farklı durumdakilere eşit muamele bazen adaletsizliğe yol açabilir. Mevlana'nın dediği gibi, 'Suyu ağaca verdiğinizde adalet, dikene verdiğinizde zulüm olur'. Bu nedenle adalet her şeyi yerli yerine koymaktır, herkese hak ettiğini vermektir" diye konuştu.
Bir devletin ayakta kalabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için gerekli en önemli unsurun adalet olduğunu kaydeden Arslan, günümüzde adaletin en önemli yansımasının da temel hak ve hürriyetlerin korunması olduğunu anlattı. Bunun da en etkili aracının mahkemeler olduğunu ifade eden Arslan, Anayasa Mahkemesi'nin varlık nedeninin de anayasal ve bireysel adaletin sağlanmasına katkı sağlamak olduğunu dile getirdi.
Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sistemi hakkında da bilgi veren Arslan, bireysel başvuru yolunun bugün AİHM tarafından mutlaka tüketilmesi gereken etkili bir başvuru yolu olarak kabul edildiğini söyledi.
Bunun en son örneğinin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen bir hakim ile bir öğretmenin yaptığı başvurularda görüleceğini anlatan Arslan, AİHM'in bu iki kabul edilemezlik kararında da açıkça Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurunun etkili bir başvuru yolu olduğunu ve başvurucuların bu iç hukuk yolunu tüketmeleri gerektiğini ifade ettiğini aktardı.
Bu nedenle bireysel başvurunun Türkiye açısından çok önemli bir kazanım olduğuna vurgu yapan Zühtü Arslan, ancak bireysel başvurunun geleceğini tehdit eden en önemli sorunun gitgide artan iş yükü olduğunu bildirdi.
Arslan, "Bugün itibarıyla Anayasa Mahkemesi'nin önündeki mevcut derdest bireysel başvuru sayısı 80 bin civarındadır. AİHM'in önündeki 47 ülkeden gelen başvuru sayısının 75 bin 200 olduğu düşünüldüğünde nasıl bir iş yüküyle karşı kaldığımız daha iyi anlaşılır. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesi'nin önündeki başvuru sayısı AİHM'in önündeki 47 ülkeden gelen başvuru sayısının üzerindedir. Bu başvuruların yaklaşık 60 bini, 15 Temmuz sonrasında yapılmıştır" diye konuştu.
Arslan, Anayasa Mahkemesi'ne, 2014 ve 2015'te yıllık ortalama 20 bin başvuru alındığını, 2015'te bu başvuruların yaklaşık yüzde 80'ine denk gelen 16 binini sonuçlandırdıklarını anlattı. Arslan, "Hedefimiz, iki yıl içerisinde gelen başvuruyu karşılayacak bir istatistiği yakalamaktı ancak 15 Temmuz sonrası yoğun ve kitlesel başvurular bu planları değiştirdi. Bu dönemsel artış, geriye dönük planlarımızı etkilemekle birlikte kurduğumuz ve iyi işleyen bireysel başvuru sisteminin hedeflerini değiştirmedi" dedi.
Artan iş yüküyle başa çıkabilmenin yanı sıra nitelikli kararlarla, sistemik ve yapısal sorunların ortadan kaldırılmasına katkıda bulunup, temel hak ihlallerini önlemeyi hedeflediklerini söyleyen Arslan, şöyle devam etti:
‘ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİ VE RAPORTÖRLERİ, SUPERMAN YA DA SPIDERMAN DEĞİL'
Arslan, adaletin tesisinin önündeki engellerin başında, artan iş yükü ve uzun yargılama sorununun geldiğini ifade ederek, bireysel başvurularda verilen ihlal kararlarının da bunu gösterdiğini anlattı.
Bireysel başvurularda bugüne kadar toplam 1514 hak ihlali kararı verildiğini, bunların yaklaşık yüzde 74'ünün adil yargılanma hakkına ilişkin olduğunu bildiren Arslan, adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal kararlarının yaklaşık yüzde 76'sınin uzun yargılama nedeniyle verildiğini belirtti. Arslan, bu ihlallerin neredeyse yarısında 10 yıl ve üzerinde yargılamanın söz konusu olduğunu ifade etti.
Türkiye'de yargılama sürelerinin uzunluğunun genel ve yapısal bir sorun olduğuna işaret eden Arslan, 2015'te sadece hukuk mahkemelerindeki dosya sayısının 3.5 milyona yakın olduğunu, Yargıtay'ın da milyonu aşan iş yüküyle çalıştığının bilindiğini belirtti.
Arslan, bu sorunla başa çıkmanın yollarından birinin alternatif uyuşmazlık çözüm ve tahkim gibi yollarının hayata geçirilmesi olduğunu kaydederek, tahkime konu olabilecek uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümünün, uyuşmazlıkların daha hızlı çözülmesine ve mahkemelerin iş yükünün azalmasına ciddi katkı yapabileceğini sözlerine ekledi.