Terek, “Kadın, her yerde kadın. Anne, eş, evlat, kardeş olsa da fedakarlık konusunda kadınlar birbirlerine benziyor. İş hayatında da kadınlar her yerde karşımıza çıkıyor. Anadolu’daki kadın da çok fedakar. Bunlar arasındaki çalışan kadınlar anneliklerini, eşliklerini unutmuyorlar” dedi.
‘Aşk uçuk virüsü gibi, zaman zaman nüksediyor’
Terek, şöyle devam etti: “Aşkı ben uçuk virüsüne benzetiyorum. Bir insanda o virüs varsa zaman zaman nüksediyor. Hayatımın ilk aşkını yaşadığımda öleceğimi zannettim. Yaşım ilerlediğinde hissettiğim duygular da ilk aşktan çok farklı değildi. Fakat bakış açım değişti. Son kitabım ‘Karşı Penceredeki Kadın’la birlikte artık aşkı yönetmek gerektiğini söylüyorum. Çünkü sevgiden farklı olarak aşkın içinde toksin duygular var. Nefret var, öfke var. Ciddi duygular taşıyan kişi cinayet işleyebilir. Aşkın ortadan kalkması bir yoksunluk krizinin benzeri. Yoksunluk krizine girdiğinizde ölmemeniz gerektiğini bileceksiniz artık. Çünkü öldürmeyen aşk kuvvetlendiriyor ve aşk çok sağlıklı bir durum da değil. Aşkın bir ömrü olmalı aksi takdirde insan bedeni taşıyamaz onu.”
‘Çok fazla yakın olduğumuz zaman görünürlüğümüzü yitiriyoruz’
Kişisel gelişim ve roman türünün iç içe geçtiği ‘Karşı Penceredeki Kadın’ isimli romanına ilişkin olarak da konuşan Selda Terek sözlerini şöyle sürdürdü: “Çok fazla yakın olduğumuz zaman görünürlüğümüzü yitiriyoruz. Aynı evde, aynı kanepede yıllar boyu yaşasanız bile eşiniz için karşı penceredeki kadın olmalısınız yani görünürlüğünüzü yitirmemelisiniz.”
‘7/24 birini kafasına takmış olan biri mutlu olabilir mi?’
Terek, “7/24 birini kafasına takmış olan biri mutlu olabilir mi? Mutlu olmayan insan başkasını da mutlu edemez. İnsanların çok yönlü olması gerekiyor, işi de olacak, arkadaşları da olacak, hobileri de olacak. Başını kaşıyacak vakti olmayınca insanların vesvese üretecek vakti de olmuyor” ifadelerini kullandı.
