Türkiye, Madrid'deki, 'Üçlü Muhtıra'yı imzalamakta acele mi etti?
19:23 30.06.2022 (güncellendi: 19:34 30.06.2022)
© AACumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, İsveç Başbakanı Magdelena Andersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg dörtlü görüşmede bir araya geldi. NATO Zirvesi'nin düzenlendiği Madrid'deki IFEMA Fuar Merkezi'ndeki görüşme sonrasında Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelik süreçleri hakkında üçlü memorandum imzalandı. Görüşmeye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da katıldı.
© AA
Abone ol
İspanya’nın başkenti Madrid’deki NATO Zirvesi kapsamında, Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın imzaladığı muhtıra, Ankara’ya tüm taleplerini yerine getirme sözünü veren Stockholm ve Helsinki için Kuzey Atlantik İttifakı’nın kapılarını açtı. Uzmanlar, bu muhtırayla ilgili birbirinden farklı değerlendirmelerde bulunuyor.
Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın imzaladığı üçlü muhtıranın en büyük kazananı kim? Türkiye, bu belgeyi imzalamakla ne elde etti? İskandinav ülkeleri Madrid anlaşmalarının şartlarını yerine getirecek mi?
Rusya Jeopolitik Sorunlar Akademisi Başkan Yardımcısı Konstantin Sokolov, bu muhtıranın, Ankara’nın nihayet NATO ile ilişkilerin gidişatını kendi lehine çevirmeyi başararak aslında ABD’nin dış politika stratejisinde temel değişiklikler elde ettiğinin kanıtı olduğunu düşünüyor:
“ABD’nin güçlü baskısı altında olan Finlandiya ve İsveç’in, Madrid Muhtırası kapsamında üstlendikleri yükümlülükleri yerine getireceklerini düşünüyorum. Zira gerçekten de çok önemli değişiklikler yaşanıyor. Biz sadece birkaç düzine PKK ve şubelerinin temsilcilerinin iadesini konuşuyoruz. Oysa mesele çok daha derin. Bu mesele yirmi küsur yıllık geçmişe sahip. Türkiye ve NATO arasındaki ilişkileri de bozan tam da bu mesele. Yirmi yıl önce, emekli bir ABD istihbarat yarbayı, ‘Büyük Ortadoğu Haritası’ başlıklı bir makale yayınladı. Bu harita, ABD’nin yeni Ortadoğu sistemine bakışını yansıtıyordu. Bu haritaya göre Türkiye’nin parçalanması bekleniyordu. Türkiye toprakları sayesinde de dahil Kürdistan’ın yaratılması öngörülüyordu. 2005 yılında, (dönemin ABD Dışişleri Bakanı) Condoleezza Rice, bu makalede özetlenen fikrin ABD’nin Ortadoğu’daki stratejisinin temeli olduğunu doğruladı. Yani Türkiye, yer aldığı NATO askeri bloğunun, toprak bütünlüğünü üstlenmediği bir durumda kendini buldu. Bölgedeki pek çok çatışma da aslında Türkiye-NATO ilişkilerindeki bu meseleden kaynaklanıyordu. Şimdi de PKK yandaşlarının iadesi, benim görüşüme göre, NATO ve her şeyden önce ABD’nin eski stratejisinden vazgeçtiği anlamına geliyor. Bu da Ankara’nın önemli bir diplomatik zaferi.”
Diğer yandan Rusya Askeri Siyasi Analiz Bürosu uzmanı Nikolay Kostikin, Türk tarafının acele ettiğini ve kazanabilecekken nihayetinde hiçbir şey elde etmeyeceğini düşünüyor:
“İsveç ve Finlandiya hiçbir zaman Türkiye’nin yakın komşusu olmadı. İskandinav ülkelerinin Ankara üzerinde neredeyse hiçbir baskı aracı yoktu. Bu nedenle, açıkçası, Türkiye’nin tavizleri beni şaşırttı. Muhtemelen ABD’nin baskısı vardı. Zira Madrid Zirvesi sırasında ittifak üyeleri arasında birlik olduğunu göstermek ABD için çok önemliydi. Aynı zamanda Türkiye’nin ABD’den yana çok şikayeti var. ABD, Türkiye’ye çok iddiasız bir rol biçiyor ve Yunanistan ile YPG’yi silahlandırarak Doğu Akdeniz’deki durumu tırmandırıyor. Muhtıranın Stockholm ve Helsinki'nin Türkiye'de terörist olarak kabul edilen örgütlerin destekçilerini bir anda iade etmeye başlayacağını garanti ettiğini düşünmüyorum. Genel olarak bu, büyük oranda durumsal bir mesele. Bu nedenle, görüşüme göre Türkiye, Madrid muhtırasını imzalamaktan aslında hiçbir şey kazanmıyor, oysa süreci biraz daha uzatsaydı kazanabilirdi.”