AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları konularında taahhütlerine bağlı olduğunu belirterek 'Türkiye'nin AB'ye tüm üyelik perspektifini gerçekleştirmeye çalışan bir AB Bakanlığı var, Türkiye taahhütlerine tabii ki bağlı" dedi. Berlin temaslarını DW Türkçe'ye değerlendiren Çelik, Avrupa'dan gelecek yapıcı eleştirilere açık olduklarını, Türkiye'yi dışlayıcı, vizyonsuz eleştirilerden ise rahatsız olduklarını söyledi.
'GÜVENLİ BÖLGELER ÖNERİSİ GÖRÜŞÜLDÜ'
Yeni bir sığınmacı akınını önlemek için de Suriye'de güvenli bölgeler oluşturulması önerisini Alman hükümeti ile görüştüğünü anlatan Çelik, "Böylece hem göç dalgası Suriye içinde karşılanır hem de daha fazla insanın insani ve siyasi krizin parçası olması engellenebilir" şeklinde konuştu.
AB Bakanı Ömer Çelik, Berlin temaslarının ardından DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
Türkiye-Almanya ilişkilerinde gerilim yaşanan bir dönemde Berlin'de temaslarda bulundunuz. Görüşmeleriniz nasıl geçti, gerilim aşılabilecek mi?
Başbakan Merkel başta olmak üzere birçok siyasetçi, Türkiye'deki darbe girişimini kınadı, bunu aydınlatma çabalarına, terörle mücadeleye destek açıkladı. Ancak Türkiye'nin attığı adımlar nedeniyle hukuk devletinden uzaklaşılmakta endişesi hâkim…
Sayın Merkel'ın Türkiye'nin öneminin altını çizen, çok sağduyulu açıklamalarını tabii ki takdirle karşılıyoruz. Ama önemli olan Avrupa kamuoyunda diğer siyasetçilerin de bu doğrultuda bir dil kullanması. Örneğin Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel ‘Ben yaşadığım sürece Türkiye AB'ye üye olamaz' dedi. Bu sözün bir iç politika malzemesi olarak kullanılmaktan başka, Türkiye-Almanya, Türkiye-AB ilişkilerine, hükümetlerimiz arasına ilişkilere ne faydası var? Türkiye'nin iç politika konusu olmaktan çıkartılması gerek.
Avrupa'da da aslında Türk siyasi liderliğinin iç politika aracı olarak Almanya, AB karşıtı söylemler kullandığı eleştirileri var…
Biz de iletişim kazaları ortadan kalsın istiyoruz, bu toplantıları bu amaçlarla yapıyoruz. Bazı dostlarımız bize ‘Ya siz niye bunu dediniz?' diye soruyor. Ben de diyorum ki "Siz bunların hepsine bakın mutlaka size yanıt vermek için bunları demek zorunda kaldık. Durduk yere söylemeyiz" diyorum.
Sert açıklamalarla oluşan bu kısır döngü aşılabilecek mi, Berlin temaslarınızın buna katkı sağladığını düşünüyor musunuz?
Türkiye insan hakları, hukuk devleti konularında taahhütlerine bağlılığını koruyor mu?
Türkiye darbe girişimi geçirmiş, terör saldırılarıyla uğraşıyor ama şunu söylüyor: 'Olağanüstü hal ilan edeceğim ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15'inci maddesine göre ilan ediyorum taahhütlerime bağlıyım' diyor. Bu şartlar altında, AB İlerleme Raporu'nda çok olumsuz ifadeler olmasına rağmen 33 alandan 30'unda ilerleme seviyesi iyi deniyor. Demek Türkiye reform iradesini devam ettiriyor. Türkiye olağanüstü hal döneminde bile sivil otoritenin askeri otorite üzerindeki denetimini artıran yeni düzenlemelere imza attı. Türkiye'nin AB'ye tüm üyelik perspektifini gerçekleştirmeye çalışan bir AB Bakanlığı var, Türkiye taahhütlerine tabii ki bağlı.
Ancak çok sayıda gazeteci ve siyasetçi tutuklu. AB Bakanı olarak bu durumu nasıl izah ediyorsunuz?
Tutuklu gazeteci ve milletvekili diye genel bir başlık yok. Örneğin bir kişi, bir gazetede PKK'nın Güneydoğu'da sadece askerlere saldırdığını, Batılı şehirlerde, alışveriş merkezlerine de saldırması gerektiğini yazıyor. Bu nasıl basın hürriyeti kapsamında değerlendirilebilir? Milletvekillerinden bir tanesi, ‘Biz PKK'ya sırtımızı dayadık. PKK Türk otoritelerini cezalandıracak güce sahiptir' diyor. Milletvekili sıfatıyla bu sözler söylenemez.
Şu anda neden halen hapiste tutuldukları konusunda hiçbir makul gerekçe ortaya koyulmayan çok sayıda gazeteci var…
Ankara, mülteci krizine çözüm bulmayı amaçlayan ve 18 Mart'ta kabul edilmiş olan AB-Türkiye mutabakatını uygulamaya devam edecek mi?
Asıl AB'ye ‘Mutabakatın devam etmesini istiyor musunuz?' diye sorulmalı. Mutabakatta vize serbestisi, katılım müzakerelerinin canlandırılması, fasılların açılması, gümrük birliği reformu, geri kabul anlaşması, gönüllü yeniden yerleştirme ve 3 milyar avro var. AB bunların hangisini gerçekleştirdi?
Vize serbestisi konusunda gelinen aşama nedir?
Peki vize serbestisinin önünü açmak için üzerinde çalışılan bir formül var mı?
Terörle mücadele, 7 kriter deniliyor biz bunu Avrupa Konseyi'ndeki bir mekanizmaya devredelim diyoruz. Vize serbestisi verilsin, biz de geri kabul anlaşmasını uygulayalım. Terörle mücadelede belirli bir aşamaya geldiğimizde taahhütlerimizi yerine getiririz diyoruz. Buna da yanaşmıyorlar. Bunun arkasında şöyle bir şey var. AB Dışişleri Bakanları Brüksel'de ortak karar veremediği için Türkiye ile müzakereleri kesmeyelim ama fasılları da açmayalım diye bir cümle eklendi. Fasılları açmamak demek 18 Mart anlaşmasından vazgeçmek demek.
Siz AB'nin mi mutabakattan vazgeçtiği görüşündesiniz?
Bakın durum çok net. Anlaşmanın fasıllarla ilgili hükümlerinden vazgeçerse, 3 milyar avro ve vize serbestisi ile ilgili hükümleri yerine getirmezse AB vazgeçiyordur, biz değil. Mutabakatta katılım müzakerelerini canlandıracağız dediler. Şimdi fasıllar açılmayacak ifadesi nereden çıkıyor? Bu ifadeyle AB mutabakattan vazgeçmiş oluyor.
AB Komisyonu Türkiye'ye mülteciler için verilecek 3 milyar euroluk yardımın hızlı bir şekilde devreye sokulduğunu söylüyor…
Mutabakat kapsamında 3 milyar avro var bunun '2,24 milyonu taahhüde bağlandı' diyorlar. Ama bu sadece taahhüt. Türkiye'ye şu ana kadar gelen miktar 667 milyon, 400 milyonu ise Dünya Bankası üzerinden geldi zaten sadece geri kalanı kurumlara doğrudan aktarıldı. Bu komik bir rakam.
Şu anda dikkatler Suriye'ye, Halep'e çevrilmiş durumda. İnsani yardım konusunda ortak bir inisiyatif söz konusu olabilir mi?
Size özel bir şey söyleyeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir teklifi var, Sayın Merkel de buna olumlu bakmış. Öneri Suriye sınırı içerisinde güvenli bir bölgede konutlar inşa edilmesini bu yolla göç dalgasını orada tutulmasını öngörüyor. Alman hükümetinin Sayın Cumhurbaşkanımızın teklifine destek vermesini bekliyoruz. Bunu beraber yapabiliriz. Böylece hem göç dalgası Suriye içinde karşılanır hem de daha fazla insanın insani ve siyasi krizin parçası olması engellenebilir.
Siz AB'den bağımsız olarak Almanya ile ikili bir işbirliğinden mi söz ediyorsunuz?
Çelik: Biz tabii ki AB'nin daha çok inisiyatif almasını istiyoruz ama AB dış politikada konularında ortak politikalar üretemiyor. Mevcut mekanizmaları işletemiyor. Bu göç dalgası devam edecek. Halep'ten yeni bir göç dalgası geliyor…
Peki temaslarınızda Alman yetkililerden bu önerinize olumlu bir yanıt aldınız mı?
Çok doğru bir proje olacağını söylüyorlar ama oranın güvenliğinin nasıl sağlanabileceği konusunda soru işaretleri var. Bunun üzerinde de beraber çalışmak lazım. Almanya'nın bu teklifimize dönüşünü bekleyeceğiz.