Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin referandum propagandası için düzenleyecekleri Almayan'daki toplantıların yerel yönetimlerce iptal edilmesinin ardından Ankara-Berlin hattında kriz derinleşiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Alman hükümetini Nazilerle bir de tuttu, "Kalkıp Almanya’ya giderim, beni almazlarsa ortalığı ayağa kaldırırım" resti çekti.
Almanya’nın tutumu, tepkiler ve Köln’de yaşayan gazeteci Elmas Topçu ile konuştuk.
'NAZİ HASSASİYETİ ANLAŞILMIYOR'
Gazeteci Elmas Topcu, Alman hükümetinin referandum propagandasını kendi topraklarına taşımak istemeyişini ve Erdoğan’ın açıklamalarına karşın ‘temkinli yaklaşımını’ diplomatik ilişkileri korumak adına sergilendiğini söyledi.
Alman hükümetinin tepkileri teskin etmek gibi bir ihtiyaç duymayacağını, bunun sivil toplum tarafından yapılabileceğini belirten Topçu, Erdoğan’ın ‘Nazi benzetmesine’ yönelik şu değerlendirmeyi yaptı: “Almanya’nın bu konuda çok önemli bir hassasiyeti var. Öncelikle onu görmemiz lazım; Almanya’da Yahudilere yönelik saldırılar çok eski geleneğe sahip. İkinci Dünya Savaşı ve Hitler geçmişi olan ve bu geçmişle yüzleşen bir Almanya var; bunu ders kitaplarında, kültür sanatta, her yerde görüyoruz. Sokaklarda Nazilerin evlerinden alarak götürüp yaktığı insanların evlerinin önüne hatırlatma taşları konuyor. Böyle bir toplum ve böyle bir hassasiyeti var. Almanya, Nazilerin yaptığı soykırımın hiçbir şeyle karşılaştırılmasına kabul etmeye yanaşan bir politika izlemiyor” diyen Topcu, “Çünkü ‘O korkunç ve büyük felaketi başka bir şeyle karşılaştırırsak, o felaketin derecesini düşürmüş oluruz ki bunu yapmaya hiçbirimizin hakkı yok, milyonlarca insan hayatını kaybetti’ deniliyor.”
'GERİLİMİN ARTMASI, ALMANYA'DAKİ TÜRKLERİN HUZURSUZLUĞU DEMEK'
‘Nazi benzetmesi’nin Alman hükümetinin yanı sıra siyasi partilerden ve Alman kamuoyundan da tepki çektiğini söyleyen Topcu, “Alman hükümeti, Türk bakanların toplantılarının iptal edilmesi nedeniyle oluşan gerginliğin tırmanmasını istemiyor. Bunun birinci nedeni, burada Türkiye kökenli 3 milyon insan var. Bu insanların büyük bir kısmının Erdoğan hükümetini desteklediklerini de biliyorlar. Gerilimin artması demek, bütün bu insanların da huzursuzluğu demek. Bu, bir şekilde sokakta, evde, okulda, rahatsızlık olarak yansıyacak. Alman hükümeti, bu toplumsal çatışmadan kaçınmak istiyor” dedi.
ALMANYA'DA SEÇİM YILI VE YÜCEL'İN TUTUKLULUĞU
Topcu’ya göre Alman hükümetinin iki ülke arasındaki gerginliğin tırmanmamasını istemesinin diğer nedenleri ise şöyle:
“Şu anda Türkiye’de Die Welt gazetesinin Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in tutukluluğunun sona ermesi için de kapılar ardında diplomatik çabalar sürüyor. Erdoğan’ın her gün daha da sertliği arttırarak yaptığı bu açıklamalar, Deniz Yücel’in tutukluluğunun sonlanmasına yönelik ümitleri de azaltıyor. Hükümet, böyle bir şey istemiyor. Diğer bir neden ise; Avrupa’da bu yıl ‘süper seçim yılı’. Hollanda’da, Fransa’da ve Almanya’da genel seçimler var. Almanya’da aynı zamanda üç büyük eyalette, eyalet seçimleri var. Bu demek oluyor ki, Türkiye politikası, göçmenler, Erdoğan’a yönelik politika, aşırı sağcı ve popülist kesimlerin yasal ve köklü partilere saldırması ve bildiğimiz halk partilerini zayıflatması demek.”
'POLONYALILARIN SEÇİM KAMPANYALARINA İZİN VERİLİYOR'
Diğer göçmen grupların 'seçim kampanyalarına' izin verildiğine ve bu konuda bir gerilim yaşanmadığına değinen Topcu, “Almanya’da en büyük göçmen grup, Polonyalılar. Onlar da böyle toplantıları zaman zaman yapıyorlar. Diğer göçmen gruplar da ufak tefek seçim kampanyaları yapıyor, ama bu durum gerilim yaratmıyor. Fakat Polonyalılar, Almanya’ya yerleşenler arasında uzun geçmişi nedeniyle en uyum sağlayan kesim” dedi. Topçu, Almanya’da her beş yılda bir insanların yaşam tarzına yönelik bir araştırma yapıldığını ve bu araştırmaya göre kültür sanat etkinliklerine ve okumaya en çok para harcayan kesimin Polonyalı göçmenler olduğuna dikkat çekti.
'SERTLİKLERİN NEDENİ ERDOĞAN'IN KİMLİK POLİTİKALARI'
Topcu’ya göre, Türkiye kökenli göçmenler konusunda 'sertliklerin' yaşanmasının sebebi, Erdoğan’ın 10-15 yıldır çok yoğun ve sıkı bir şekilde sürdüğü kimlik politikası: “Almanya’da yaşayan insanlar bundan 15 yıl öncesine kadar ‘Almancı’ veya yurt dışında yaşayan yabancı yurttaşlar olarak geçiyordu ama bunlar çok da ciddiye alınmıyordu. Erdoğan, burada bir potansiyel gördü. Yurt dışında da seçim yapılabileceği konusunda planları vardı ve o planlar doğrultusunda da buradaki grubu da bir şekilde kazanmak istedi. ‘Sizler bizim vatandaşımızsınız, bize bağlısınız, kendinizi asimile etmeyin, dilinizi kültürünüzü koruyun, memlekete daha sık gelin gidin’ gibi şeylerle propaganda yapıldı. Türkiye’deki medyanın büyük bir kısmının da Türkiye’de hükümet taraftarı olduğu düşünülürse, 24 saat boyunca o propagandalar devam etti. Bu nedenle eskiden kendini çok kabul edilmiş görmeyenler, ‘Türk olmaktan gurur duyuyorum, bu hükümetle gurur duymayı öğrendim’ diyor.”
'ANKARA'YA GÖRE TÜM KÜRT GÖSTERİLERİ PKK'LILAR TARAFINDAN YAPILIYOR'
Türkiye’de kamuoyuna 'sahte haberler' ile yanlış bilgilendirme yapıldığını vurgulan Topcu, “Türkiye’de medyanın yüzde 90’ı hükümete yakın kesimlerin elinde. ‘Havuz medyası’ diye sıkça tanımlanan kesimden söz ediyorum. Bütün bunların yaptığı yayınlar, ‘fake news’ ile pohpohlanıyor. Almanya’da PKK’lı ya da PKK’ya yakın olduğu iddia edilen derneklere yönelik ya soruşturma ya da dava açılıyor. Bunların sayısı, 4 bin 500 civarında. Federal Adalet Bakanlığı, Türkiye Dışişleri Bakanlığının ‘4 bin 500 dosya verdik, bize hiçbirini iade etmediler’ iddialarının tersine Almanya soruşturmaların ve davaların sayısını belirliyor aslında. Türkiye’den bu konuda böyle bir talep yok. Türkiye’den ne kadar talep olduğu, geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansının yayımladığı bir grafiğe göre görülmüştü. Yanlış hatırlamıyorsam, Türkiye’den 180 civarında iade talep edilmiş, onlardan 2’si iade edilmiş. Yani Türkiye hükümetinin iddiası gerçeği yansıtmıyor” diye konuştu.
'ALMANYA'DA İSTEYEN HERKES GÖSTERİ YAPABİLİR'
Almanya’da düşünce özgürlüğü olduğunu ve isteyen herkesin istediği yerde gösteri yapabildiğini dile getiren Topcu, “Gösteri yapılan yerde kamu güvenliğini tehlikeye atacak bir durum varsa, polis müdahale edip ‘Orada değil şurada yapın’ der. Ya da güvenlik için daha fazla polis memurunu oraya gönderir ve bir şekilde orayı koordine eder. Binlerce Alevi ya da Kürt de gösteri yapabiliyor, 50 kişilik aşırı sağcılar da. Türkiye’de bunlar, son yıllardaki yaptırımlarla bu gösterileri yapanların tamamı terörist veya vatan haini gibi lanse edildiği için her gösteri yapan suçlu durumuna düşürülüyor ve terörist damgası yiyor. Onlara göre, Almanya’daki bütün Kürt gösterileri PKK’lılar tarafından yapılıyor. Onların iddia ettiği kadar çok PKK’lı yaşıyorsa Almanya’da bunun kamuoyunda bir başka karşılığı da olur. Siyasi partilerde ya da sosyal yaşamda bir karşılığı olur. Ama bunu görmüyoruz. Bu kadar PKK’lı varsa, yıllardır bu PKK yasağı neden kalkmıyor Almanya’da? Geçtiğimiz günlerde Güney ve Kuzey Almanya’da PKK üyeliği olduğu saptanan kişiler ağır cezalara çarptırıldı mesela” dedi.
'DÜŞMANCA DİL, ORTAK YAŞAMI ZEHİRLEDİ'
Türkiye’den bakıldığında Almanya’nın sürekli düşman gösterildiğini söyleyen Topcu, “Bu, Almanya’daki ortak yaşamı da büyük oranda zehirliyor. Çünkü içinde yaşadıkları, komşu oldukları, aynı iş yerini paylaştıkları insanları etkiledi. Oy kullanma hakkı başladığından beri resmen burada ortak yaşam zehirlendi. Çünkü çok açık ve net bir biçimde düşmanca bir dil kullanılıyor. Sadece Nazi oldukları iddiası da değil, bu yeni bir şey. Ondan öncesinde de Erdoğan, Türkiye’de ilişkileri koparmamak adına bu kadar ifade etmiyordu, ama arka planda ve satır aralarında hissediyorduk” ifadelerini kullandı.
