AB-Türkiye arasında yaşanan gerilim, karşılıklı kullanılan sivri üslubun da etkisiyle teskin olmuyor. Bu hafta da Almanya’da 24 Eylül’deki seçimler nedeniyle CDU lideri Başbakanı Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) başkanı olan rakibi Martin Schulz arasında hafta sonunda yapılan televizyon tartışmaları gündemi belirledi. Avrupa Parlamentosu, 6 Temmuz 2017’de ‘müzakereleri dondurma’ yönünde tavsiye kararı vermişken, Almanya ve Avusturya hükümetlerinin öncülüğünde Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi de aşılarak Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin tümüyle sona erdirilmesi gündeme alındı. Ancak Almanya AB’de liderliği ele almış olsa da tek başına Türkiye ile ilgili süreci belirleyip belirlemeyeceği soru işareti. Brüksel’den de Türkiye ile diyaloğu devam ettirme açıklamaları eksik değil. Son durumu AB Uzmanı Can Baydarol ile konuştuk.
‘HARARETLE SÖYLENENLER SONRA İZ BIRAKIYOR’
“Seçim dönemleri, popülist yaklaşımlar vs. denilse de, olumsuz yönde tutumları olan sadece Almanlar değil. Türkiye’de referandum süresince Avrupalılara denilmedik laf bırakmadık. Bu laflar belki seçim dönemlerinde fazla hararetli bir şekilde söyleniyor ama sonrasında da kalıcı izler bırakıyor. Diplomaside ilk öğretilenlerden birisi, köşeli değil yuvarlak konuşulması gerektiğidir. Söylenmek istenilen her sözün bir üslubu vardır. Dolayısıyla her iki tarafta da bir üslup tartışması var ve normal koşullarda bu olmaması gereken bir durumdur. Fakat şu anda dünyada ne kadar normal koşullar var ya da Türkiye-AB ilişkilerinde ne kadar normal koşullar var diye soracak olursak; öncelikle dünyadaki çılgınlık seviyesi oldukça yüksek boyutlara vardı. Bütün bunları alt alta yazınca, çıkan sonuca çok da fazla hayret etmemek gereklidir. Şunu da belirtmek gerekiyor ki; işin bir retorik kısmı var, bir yanda demokrasi, insan hakları, hukuk gibi idealler var. Türkiye AB üyeliğini de bu ideallere ulaşmak ve daha yaşanılır bir ülkede hayat sürdürmek için istedi. Belki bunu maddi getirisi, ekonomik yanı da var ama diğer tarafta da pek çok insanın AB projesine destek vermesi veya ilk dönemlerinde AKP’ye Türkiye’de pek çok kesimin destek vermesi bu idealler açısından önemliydi.”
‘AB VE TÜRKİYE BİRBİRİNDEN VAZGEÇMEZ’
Uluslararası ilişkilerde reel politik zeminin ideallerin önüne geçtiğinin altını çizen Baydarol, Almanya istediği için diğer Avrupa devletlerinin çıkarları gereği Türkiye’den vazgeçmeyeceğini ve Türkiye’ye yatırım yapan AB menşeli yabancı yatırımcıların istikrarlı bir Türkiye’yi önemsediğini ifade etti:
‘SIFIR SORUNDAN SONSUZ SORUNA TEK İSTİKRARLI ÇIKIŞ AB KALDI’
Diğer yandan Türkiye’nin ‘komşularla sıfır sorun’ diyerek başladığı yolda ‘sonsuz sorun’ politikasına çıkıldığını anımsatan Baydarol, Türkiye’nin hala Ortadoğu politikalarında Türkiye’yi dikkate almak durumunda kalacağının altını çizdi:
‘AVRUPA’DA EKONOMİK SIKINTILAR SAĞI GÜÇLENDİRDİ’
Genellikle Türkiye-AB ilişkilerine odaklanıldığı için AB içindeki sorunlara dikkat edilmediğine vurgu yapan Baydarol’a göre şu anda AB’yi bir araya getiren değerler ayaklar altında ve yaşanan ekonomik krizler sağı güçlendirerek demokrasiyi tehlikeye atıyor:
Diğer yandan Türkiye’nin bu koşullarda AB ile ilişkilerini sürdürmesinin nasıl mümkün olabileceğinin soru işaretleri taşıdığını da belirten Baydarol, birlikte Ankara Anlaşması’nın koşullarında da değişikliklere gidilmesi gerektiğinin altını çizdi:
“Türkiye-AB ilişkilerinin temelinde Ankara Anlaşması yatıyor ve bu anlaşma 12 Eylül 1963 yılında imzalanmış, yaklaşık 54 yıldır yürürlükte. Dört yıldır da tam üyelik hayaliyle Türkiye ilişkilere devam ediyor yani bu artık sabrın ortadan kalktığı noktayı gösteriyor. O anlaşmanın bir iki yerinde tam üyelik ibaresi geçtiği için de, Türkiye bu anlaşmayı muhafaza etmek istiyor ve tabu haline getirmiş vaziyette. Bu anlaşmanın bu koşullarda değişmesi gerekecek. Bu işleri kızgınlıkla değil, daha sağduyulu ve bütün koşulları bir araya getirerek yeni bir anlaşmayla düzenleme yapmak lazım. Kısacası, karşılıklı kötü bir diyalog ile bu işin yürümeyeceği çok açık. Sonuçta, kişisel kanaatim Türkiye AB’den vazgeçse bile, AB’nin Türkiye’den vazgeçmeyeceği yönündedir. Her iki taraf da bu şantaja güvendiği için, işin dozunu biraz arttırıyorlar ama dil çok sivri olduğu zaman geri dönüşü çok daha zor alıyor.”