
Diğer yandan Suriye Kürt liderliğinden İlham Ahmed'in, Washington ziyaretinde ABD Başkanı Donald Trump ile ayaküstü görüşmesi basına yansıdı. Kürt kaynakları Trump'ın Ahmed'e ‘Kürtler için bir güvenli bölge tesis edeceklerini' söylediğini aktardı
Adana Mutabakatı, tarafların bundan ne anladıkları ve niçin öyle anladıklarını Yakın Doğu Haber internet sitesi kurucusu, gazeteci ve yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
‘SURİYE'NİN NORMAL BİR DEVLET OLAMAMASININ ÖNÜNDE İKİ ENGEL VAR'
Alptekin Dursunoğlu'na göre, Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanamamasının önünde iki engel bulunuyor; İdlib ve Fırat'ın doğusu. İdlib'de sorunun muhtemelen askeri yöntemlerle çözümleneceği, Fırat'ın doğusunda da PYD ile siyasi müzakerelerin aranacağı görüşünü dile getiren Dursunoğlu, ancak şu anki durumda bu iki bölge üzerinden biri ötekini besleyen bir bir ‘fasit denge' halinin bulunduğuna dikkat çekti:

‘ABD'NİN ÇEKİLME KARARI FASİT DENGEYİ BOZMA İHTİMALİ YARATTI'
Diğer yandan Trump'ın çekilme kararını açıklamasının ardından fasit dengenin bozulması ihtimalinin ortaya çıktığını belirten Dursunoğlu, bu koşullarda da Şam ile SDG arasında müzakerelerin büyük bir olasılık olarak gündeme taşındığını vurguladı. Dursunoğlu, Suriye devletinin Kürtlere üniter yapı içerisinde hak ve özgürlükler temelinde görüşme fırsatı sunduğunu belirtirken, bunun kabul edilmemesinin ise geriye Esad'ın da belirttiği askeri çözümü bıraktığını anımsattı.
"Amerika, İdlib'e operasyon yapılması halinde kimyasal silah bahanesiyle Suriye'ye saldırı tehdidinde bulundu, Türkiye ise Rusya üzerinde baskı kurarak İdlib'e askeri operasyon yapılmasına engel olmaya çalıştı. Nihayet Türkiye ile Rusya arasında yapılan Soçi anlaşmasıyla İdlib'teki mevcut durum oluştu. İdlib ile Fırat'ın doğusu Suriye'nin toprak bütünlüğünü engelleyen iki bölge ve bu bölgeler birbirini var ediyor. Ancak Amerika'nın askerlerini Fırat'ın doğusundan çekilmesiyle bu denge bozmuş olacak. Tabi eğer gerçekten çekilirse.Fırat'ın doğusunda, Amerika'nın çekilmesiyle birlikte iki ihtimal ortaya çıkıyor. Birincisi, Suriye Demokratik Güçleri Şam ile müzakereye oturacak. Suriye devleti: Ben üniter sınırlarımı tartışmaya açmam. Sınırlarım içerisinde sizinle hak ve özgürlükler meselenizle ilgili müzakere yaparım diyor. Suriye Demokratik Güçleri'nin ise federalizm yönünde talebi var. Hangi tarafın ne kadar taviz vereceğini ve bir anlaşmaya varılıp varılamayacağını saha şartları ve müzakereler belirleyecek. Sorun, ya bu şekilde görüşmeler yoluyla çözümlenecek ya da Suriye devletinin sözünü aktarıyorum, bizzat Beşar Esad televizyon el-Alem televizyonuna verdiği mülakatında söylediğini naklediyorum: "Öncelikli tercihimiz müzakerelerle anlaşmaya varmak, eğer müzakerelerle anlaşmaya varamazsak, askeri güç kullanırız. Çünkü hiçbir devlet kendi toprakları içerisinde başka bir silahlı grubun varlığına tahammül etmez." Yani Şam ile PYD arasında üniter sınırlar içerisinde bir anlaşmaya varılamazsa sorun Suriye ordusu ile YPG arasındaki savaşla çözümlenecek."
‘PUTİN'İN MURADI İLE TÜRKİYE'NİN YORUMU ASLINDA TAMAMEN ZIT'
Dursunoğlu'na göre Türkiye'nin aklındaki güvenli bölge ile ABD'ninki ve Adana Mutabakatı'nı gündeme taşıyan Rusya'nınkiler farklı. ABD'nin güvenli bölgeden anladığının Kürt müttefiklerini koruyacak bir çerçeve olduğunu belirten Dursunoğlu, Türkiye'nin ise güvenli bölgeyi Suriye'de ele geçirdiği diğer bölgeler gibi yapma fikri bulunduğunu görüşünü dile getirdi. Putin ise hem Suriye'nin toprak bütünlüğü ihtiyacını hem de Türkiye'nin güvenlik kaygılarını giderecek hukuki bir çözüm önerdiğini kaydeden Dursunoğlu, "Dolayısıyla Putin'in muradıyda Türkiye'ninki birbirine zıt" diye konuştu:

‘AMAÇ SURİYE TOPRAKLARINDA YENİ YERLER ELDE EDEBİLMEK'
Dursunoğlu'na göre Türkiye'nin Adana mutabakatı ile yapmak istediği Şam ile işbirliği değil, tersine Şam'a rağmen Suriye topraklarında yeni yerler elde edebilmek. Ankara'nın Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını ABD'nin Suriye içerisinde özerk bölge ilan edeceği tezini ortaya koyan Türkiye'ye geçit vermesi sayesinde gerçekleştirdiğini anımsatan Dursunoğlu, "Türkiye şimdi de Rusya'nın kendine açtığı avantajları aynı şekilde kullanabileceğini düşünüyor; ancak bunu artık kullanamaz. Çünkü Amerika'nın çekilme kararıyla birlikte artık Fırat'ın doğusu ile İdlib arasındaki "fasit denge" bozuldu" vurgusu yaptı:
"Putin ile Türkiye'nin mutabakat yorumunun tamamen zıt olmasının nedeni şu. Türkiye'nin Adana mutabakatı ile yapmak istediği şey Şam ile işbirliği yapmak değil; tam tersine Şam'a rağmen Suriye topraklarında yeni yerler elde edebilmek. Türkiye bu cesareti bence şuradan alıyor: Şimdiye kadar İdlib ile Fırat'ın doğusu arasındaki biraz önce bahsettiğimiz ‘fasit dengeden' dolayı Türkiye, Amerika ile Rusya arasındaki çelişkileri kullanarak bu dengeyi lehine çevirebiliyordu. Örneğin Tahran Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib konusunda ateşkes önermişti. O zaman Rusya Devlet Başkanı Putin, teröristlerin burada temsilcisi yok, o yüzden biz karar veremeyiz dedi ve Erdoğan'ın ateşkes önerisini reddetti. Bu zirveden sonra beklenti Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib'e askeri operasyon yapmasıydı. Ancak bu konuşmadan bir hafta sonra Soçi anlaşması yapıldı. Bir hafta içinde durumu değiştiren şey şuydu: Türkiye, Rusya'ya şu mesajla gitti. Eğer siz İdlib üzerine askeri operasyonla giderseniz, buradan doğacak durumla Suriye Demokratik Güçleri, Amerika ile birlikte Fırat'ın doğusunda özerk yönetim ilan edecek. Bu talep Soçi anlaşmasından önce bölge basının yansımıştı. Aynı şey Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları için de geçerli. Rusya bu operasyonlara Amerika ile Türkiye arasındaki gerilimi tırmandırmak için onay verdi. Yani Rusya onayı olmasaydı Türkiye Suriye'ye giremezdi. Hatırlayın Rus uçağı düşürüldükten sonra Türkiye bırakın Suriye tarafında, kendi hava sahası içerisinde bile uçak uçuramıyordu. Peki, nasıl oldu da Ağustos 2016'dan itibaren Türkiye, önce Fırat Kalkanı, ardından da Zeytin Dalı adı altında Suriye içerisinde bir hâkimiyet oluşturabildi? Bu tamamen Rusya'nın onayıyla oldu. Türkiye şimdi de Rusya'nın kendine açtığı avantajları aynı şekilde kullanabileceğini düşünüyor; ancak bunu artık kullanamaz. Çünkü Amerika'nın çekilme kararıyla birlikte artık Fırat'ın doğusu ile İdlib arasındaki "fasit denge" bozuldu."‘ANKARA POZİSYONUNU REVİZE ETMEK ZORUNDA KALACAK'
Dursunoğlu, ortada iki seçenek bulunduğu görüşünde. İlkinin Adana mutabakatının Erdoğan yorumu olduğunu belirten Dursunoğlu, böylesi bir durumda Türkiye'nin Afrin'den Irak sınırına uzanan bölgede hakimiyet kurmasının ve bu bölgeleri fiilen yönetmesinin söz konusu olacağını kaydetti. İkincisi ise Adana mutabakatının Putin'in düşündüğü şekilde sonuçlanması olduğunu belirten Dursunoğlu'na göre böylesi bir durumda Şam yönetimi ile Ankara'nın işbirliği yapmak zorunluluğu ortaya çıkacak. Dursunoğlu birinci senaryonun gerçekleşmesine ihtimal vermezken, Ankara'nın pozisyonunu revize etmek zorunda kalacağından hareketle ikinci senaryonun daha gerçekçi olacağı görüşünü aktardı:
"Amerika'nın çekilme ile çekilmeme arasında bir pozisyonda olduğunu anlıyorum. Ama şöyle bir gerçeklik var. Amerika'nın güvenli bölgeden anladığıyla Türkiye'nin güvenli bölgeden anladığı aynı şeyler değil. Amerika'nın SDG'yi korumayı öngören güvenli bölgesini Türkiye kendisine tehdit olarak görüyor. Türkiye'nin SDG'yi yok etmeyi öngören güvenli bölgesi ise Amerika onaylamıyor. Eğer Adana mutabakatını Erdoğan'ın yorumladığı şekilde uygulamayı düşünüyorsak, o zaman şu gelişmeleri bekliyoruz demektir. Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde Afrin'den Irak sınırına kadar derinliği Menbiç'e kadar uzanan bölgede güvenli bölge oluşturacak, buraya hakim olacak. Buradan SDG, IŞİD temizlenecek. İçişleri Bakanının da söylediği gibi buraları Türkiye'nin tayin ettiği kaymakamlar yönetecek. Tam adını ilhak koymayacaklar. Ama tıpkı Zeytin Dalı gibi fiili olarak Türkiye tarafından yönetiliyor olacak. Ancak Adana mutabakatını Putin'in önerdiği mantıkla uygularsak, şunlar olur: Türkiye, Şam ile ilişki başlatır, bunun yarattığı baskı sebebiyle SDG, üniter sınırlar içerisinde Şam'la anlaşır. Böylece Türkiye'nin güvenlik ihtiyacı, Suriye'nin ise toprak bütünlüğü ihtiyacı karşılanmış olur. Yani Türkiye-Suriye ilişkisi 2011 öncesi duruma döner. Bana Adana mutabakatının Putin'in önerdiği şekliyle olması daha gerçekçi geliyor. Erdoğan'ın yorumunun gerçekleşme ihtimali yok. Ankara, böylesi bir yorumla bahsini ettiğimiz fasit dengenin sürebileceği veya fasit dengeyi fırsata dönüştürme ihtimaliyle bir deneme adımı atıyor. Ancak bunun olmasının ihtimali hiç yok. Buna göre de süreç içerisinde Ankara bu anlayışı revize etmek zorunda kalacak. Saha gerçekliği ve uluslararası şartlar, Şam ile Ankara'yı Adana mutabakatı veya başka bir anlaşma ile, ilişki kurmaya hatta işbirliği yapmaya zorluyor. Bu gerçekliğe direnmek hem Türkiye'ye hem de Suriye'ye sadece sorun yaratır."
Tüm yorumlar
Yeni yorumları göster (0)
Cevaben(Yorumu gösterYorumu gizle)