Başbakan Ahmet Davutoğlu devam eden ABD ziyaretinde, Musul'un IŞİD'den geri alınması için Türkiye'nin destek vereceğini ancak sıcak çatışma içinde olmayacağını söyledi. Dün Irak'ta resmi temaslarda bulunan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ise "Musul'a başlatılacak operasyonda Irak'ın yanındayız; Irak'ın terörle mücadelesinde her türlü istihbarat ve lojistik desteği vermeye hazırız" dedi.
Chatham House Uluslararası Güvenlik Programı Akademisi Kıdemli Üyesi, Müttefikler-Arası İhtiyat Subaylar Konfederasyonu Başkan Yardımcısı Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk konuyu Sputnik Haber Ajansı'na değerlendirdi.
Türkiye, Musul operasyonu konusunda çekimserliğini koruyabilecek mi?
Türkiye'nin Musul ve Irak'a yönelik siyasetinde ciddi bir değişiklik olmayacaktır. Ancak açıkça görülüyor ki, Türkiye üzerinde, fiilen katılım konusunda bir baskı var. Ama Haziran seçimlerinden önce Türkiye siyasetinde bir değişiklik olacağını zannetmiyorum.
Planlanan Musul harekatı Türkiye'yi etkileyecek mi? Türkiye, hem Suriye'den hem de Irak'tan, yani iki cephe karşısında kalmaz mı?
Öyle olacağını zannetmiyorum. Çünkü Türkiye fiilen Suriye'nin içinde değildir. Tabi ki Türkiye, muhalefete verdiği destek nedeniyle Suriye'nin iç savaşına uzun süredir bir taraf oldu. Türkiye'nin bunun ötesinde geçeceğini ve TSK'nın Suriye'ye gireceğini sanmıyorum. Fakat Türkiye fiilen katılsa da katılmasa da mutlaka bundan etkilenecektir. Bu kadar yakın bir coğrafyada bunlardan kaçmak mümkün değil. Türkiye Hükümeti, olumsuz etkileri en aza indirmek, olumlu etkileri arttırmak için elinden gelenini yapacaktır.
Türkiye, Suriye muhalefetine Kırşehir'de eğitim vermeye de başlamış bulunuyor. Bu durumda IŞİD'e karşı yürütülen mücadelede ABD ve Suudi Arabistan gibi ülkelere Türkiye'nin güvenmesi, Size göre ne kadar gerçekçi bir tutumdur?
Bu soruda, Türkiye ABD'ye ve Suudi Arabistan'a güveniyor gibi, bir varsayım var. Tabi, prensip olarak uluslararası ilişkilerde kimse kimseye güvenmez. Türkiye'de ise hiç güvenilmez. Yani, Türk halkının geleneksel duruşu, kimseye güvenmemektir. Türk halkının genelinde güven endeksi çok düşüktür. Yani birçok ülkeden daha düşüktür; hele hele uluslararası ilişkilerde, hele hele Batı söz konusu olduğunda. Bir kesim Türk insanı için Suudi Arabistan ve genelde Araplar söz konusu olduğunda da tarihten gelen bir tereddüt vardır, yani bir çekimserlik vardır. Dolayısıyla böyle bir güvenin olduğunu varsaymak bence isabetli değil. Bunun sonucunda ne olur? Yani, destek veriliyor, eğitim veriliyor, eğitim verilenlere tabi ki bir aşamada silah verilecek, bunların bir askeri harekatı icra etmelerini istenecektir. Burada şunu gözden kaçırmamak lazım: "eğit-donat" programından Türkiye'nin ve Türkiye dışındaki ülkelerin beklentileri farklı olabilir. Ben bu eğitimi veya bu programı şu anda geçici bir zaman kazanma operasyonu olarak görüyorum. Yani Türkiye'nin IŞİD'le savaşmak üzere bu unsurlara eğitim verdiğini sanmıyorum. Türkiye'nin birinci önceliği, Suriye'deki merkezi yönetimin, yani Beşar Esad'ın düşürülmesi ve rejimin değiştirilmesidir. Bunu Türk Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan defalarca söyledi. Ama Batı'dan bakıldığında, mesela Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon üyeleri için böyle bir öncelik yok. Onların önceliği IŞİD'le savaşmak. Türk Hükümeti'nin önceliği ile Türk Hükümeti ile birlikte hareket eden Amerika Birleşik Devletleri gibi diğer ülkelerin öncelikleri farklı. Ama aynı programa destek veriyorlar. Bunun sonucunda nasıl bir icraatla karşı karşıya kalacağız? Bunu kestirmek çok zor.