CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, hazırladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nda, Suriye krizinde gelinen noktayı değerlendirdi.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, TSK’nın El Bab’dan derine inmesinin doğru olmayacağını açıklamış, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, El Bab’ın kontrol altına alınmasının ardından, Fırat Kalkanı Harekâtının da sonlandırılacağını dile getirmişti. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında yapılan 45 dakikalık telefon görüşmesinden sonra, Suriye politikasında değişimin gündeme geldiğini görüyoruz. CIA Başkanı Mike Pompeo’nun bu görüşmeden sonra apar topar Ankara’ya gönderilmesi, iki gün boyunca Cumhurbaşkanı, Başbakan, MİT ve Genelkurmay yetkilileriyle görüşmeler yapması dikkat çekicidir. Cumhurbaşkanının El Bab’dan sonra Rakka ve Münbic’e gidileceğini, operasyonun devam edeceğini söylemesi, TSK’nın Suriye bataklığına iyice saplanacağını göstermektedir.”
'RUSYA, KOZLARINI DEVREYE SOKMAKTAN ÇEKİNMEYECEĞİNİN SİNYALLERİNİ VERDİ'
“Rusya’nın yeni anayasa taslağında Suriye Kürtleri için özerkliği ve federasyonu gündeme getirmesi, 15 Şubat’ta Moskova’da ‘Kürt Konferansı’ düzenlenmesi, birlikte değerlendirilip analiz edildiğinde, Türkiye ile Rusya arasında ABD’deki yönetim değişikliğinden sonra yeni sorun alanlarının ortaya çıkmaya başladığı söylenebilir. Rus Büyükelçisi Karlov’un suikasta kurban gitmesi ile politikalarını Rusya’ya göre şekillendirme konusunda adeta seçeneksiz kalan Hükümet, şimdi, Rusya’ya karşı ABD desteğini öne çıkartmak istemektedir. Rusya da kendi kozlarını peş peşe devreye sokacağının sinyallerini vermektedir.”
'HÜKÜMET SURİYE İLE İŞBİRLİĞİ YAPMAK ZORUNDA KALABİLİR'
Toprak, raporunda bu konuda şu görüşlere yer verdi: “Şimdi gelinen noktada asıl sorun, Fırat’ın doğusu ile batısındaki Kürt kantonlarının birleşmesini önlemek amacıyla TSK’nın ilanihaye buradaki varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği. Rusya, El Bab’ın, Esad ordusunun denetim ve kontrolüne bırakılmasını istiyor. TSK da daimi olarak Suriye topraklarında kalamayacağına göre, burada Suriye ordusu ile Kürtlerin Fırat’ın batısına geçirilmemesi konusunda bir anlaşmaya varılarak, El Bab’ın Suriye ordusuna bırakılması söz konusu olabilir. Bu durumda ise hükümet, 2011’den bu yana yok saydığı, meşru görmediği Esad ile resmen anlaşmış olacaktır. Rusya’nın da bu konuda ısrarcı olduğu, Türkiye ile Esad’ın anlaşmasını sağlamak için çabalarını yoğunlaştırdığı biliniyor. İran da benzer tavır içerisinde. Kaldı ki Rusya’nın son dönemde Kürtlerle diyalogunu artırdığı, Moskova’da Kürtlere yaklaşımın daha ılımlı ve olumlu bir noktaya geldiği ve nihayet PKK-PYD’nin terör örgütü görülmediğinin açıklanması da Türkiye üzerindeki Esad’la uzlaşı baskısını daha da artıracaktır. Türkiye, bir yandan ABD’yi PYD’yi desteklememesi için ikna etmeye çalışırken, şimdi Rusya’nın aynı tavra bürünmesi karşısında itiraz edemiyor, sesini çıkartamıyor. Şayet ABD, Türkiye’nin taleplerini kabul edip, PYD’ye desteğini çekse bile; bu kez Rusya, PYD-YPG-PKK ve Kürtlerin kontrolündeki Kuzey Suriye’de (Rojava) Kürtlerin hamisi konumuna geçecek. Yani Türkiye’nin PYD-YPG’yi ‘yalnızlaştırma’ planları yine gerçekleşmemiş olacak. Kürtler bir büyük gücün korumasından, bir diğerinin korumasına geçmiş olacak o kadar. Kaldı ki her koşulda, sırf Kürtler nedeniyle Türkiye, ne ABD ile ne de Rusya ile çatışabilecek durumda. Mevcut durumu kabullenmek ya da Kürtler konusunda, politikalarının ve yaklaşımlarının örtüştüğü Esad ile uzlaşıp anlaşmak, Esad’a güvenmek dışında, geriye bir seçeneği kalmıyor.”