Hepimiz havadaki bu değişimi anlamaya çalıştık ancak nisan ayı bitene kadar böyle garip havalarla şaşırmaya devam edeceğiz.
Çünkü Rumi takvime göre 13-14 Nisan’a eskiler, “martın otuzu” derdi. Fırtına beklenirdi. "Mart dokuzu, dokuzunun dokuzu, o da olmazsa martın otuzu" deyimi bu şekilde ortaya çıkıyor.
Eski Diyanet İşleri Başkanlığı Vakit Hesaplama Şube Müdürü Cevdet Ergün de aylık Diyanet dergisinin Temmuz 2005 tarihli sayısındaki “Halk Takvimi” başlıklı makalesinde tarihin eski devirlerinden bugüne kültürel miras olarak kalan mevsimsel deyimleri aktarıyor.
Onun makalesinde de anlattığı gibi, yine Rumi takvimde 18 Nisana Aprilin beşi deniyor. Bugün, "Camız Kıran Fırtınası" yaşandığı için hayvanların burnu ahırdan bile çıkarılmıyor. Eskiler bu nedenle, "Kork aprilin beşinden, camızı ayırır eşinden, hele-hele on beşinden" diyor. Poyraz oldukça keskin eserken dolu yağarsa yeni uyanmaya başlayan ağaçları soğuk alıyor, özellikle kayısı, badem ve kiraz ağaçları çok etkileniyor.
Ancak Nisan ayının sürprizleri bunlarla bitmiyor. Bir de “April Beşinin Beşi” var ve bu da Rumi takvime göre, 18-23 Nisan günlerine denk geliyor. Yine fırtına bekleniyor. Soğuk, kısmen de kar beklentisi bulunuyor ancak Aprilin beşi kadar etkili olmuyor.
Tabii en sıkıntılısı ise 21-26 Nisan’a denk gelen günler.
Eskilerin sitte-i sevr, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü’nün de sitteisevir dediği bu günler, güneşin sevr burcunda bulunduğu altı gününe verilen ad. Arapça “Sevr”, “Boğa/Öküz”; sitte de altı demek.
Mehmet Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”nde, Sevr burcunu özetle şöyle anlatıyor:
“On iki burçtan ikinci burca verilen addır. Bu burç esnasında yıldızlar öküz şeklini gösterdiği için burca öküz demek olan bu ad verilmiştir. Her burç gibi bunun da müdür yahut hâkim seyyaresi vardır, o da Zühre’dir.”
Fırtınası ve soğuğu ile meşhur bu altı günü tarif etmek için halk arasında “Sitte-i Sevir, kapıyı çevir ya da Sitte-i Sevir, her saati bir devir” deniyor.