"Türkiye'nin ABD ile ilişkileri hiçbir zaman gerçek anlamda bir istikrar içinde olmadı. 2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği, Doğu Beyazıt ve Boğazlar ile ilgili bir girişimde bulunduğu dönemde Türkiye'yi koruyacağını ve Batı'nın bir parçası olduğunu ifade etmişti. Buradan hareketle önce bir koruyucu ama bunun karşılığında Türkiye'nin işine gelmediği ölçüde de karşısına aldığı bir ülke olarak ilişkilerini yürüttü. Buradaki esas nokta, ABD biat kültürüyle yaklaşıyor. Kendisine Batı dünyası olarak müttefik diye gördüğü ülkeleri sözünü dinleyen ülkeler olarak bakarak bugünlere geldi. Bunu yapmayan ülkeler için o müttefiklik ilişkisi başka bir boyut kazanıyor. Türkiye ne zaman ABD'nin kontrol ve arzuları dışında bir atılım içine girse otomatik olarak ABD'nin muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştır. 20. yüzyılda soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği'nin etkilerini göz önüne aldığınızda bir noktada NATO'nun patronu olarak ABD'yi sığınacak bir liman olarak değerlendirmeniz doğal. Bu sadece Türkiye için değil. Avrupa'ya baktığınızda o günün koşullarında ABD'nin nükleer şemsiyesi altında bir güvence aramak herkes için geçerliydi.
Her halükarda ABD ile ilişkilerimiz başka boyutlarda ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bizim ilişkimiz aslında hastalıklı. Bunun tedavi edilmesi için evanjelist Trump ve ekibinin çözebileceği noktada değil. FETÖ, başlı başına bir olay. Arkasından S-400 ve F-35 çıktı, PYD-YPG, Fırat'ın doğusu, Suriye meseleleri… Brunson olayını katlayan İran meselesi ve ambargo var ortada. Bu ambargo karşısında Türkiye'nin menfaatleri ciddi biçimde zarar görecek. Nitekim geçtiğimiz hafta ABD'liler İran ambargosu konusunda konuştular. Türkiye'ye hak vermediklerini de görüyoruz. Bunlara bakınca bir sorunlar yumağı var. Bunların karşısında ABD ile bilek güreşi içine girince o güç dengelerine dikkat etmeniz lazım. ABD, Türkiye'yi tatmin edecek hiçbir adım atmadı. Bilakis köşeye sıkıştıracak politikalar izledi. Bu da Türkiye'yi yeni arayışlara itti. Cumhurbaşkanımız BRICS ülkeleriyle toplantılara gitti ve Türkiye'yi içine sokmak için adımlar atılmaya başlandı.
NATO toplantısına gittiğimizde Trump'ın elini sıktığı tek kişi Erdoğan oldu Trump'ın. Merkel olup bitenler için şunu söyledi: Şu dönemi en az hasarla atlatabilmek bizim için başarı sayılacaktır. Trump'ın bir noktada herkese zarar verdiği ve herkesi düşman olarak algıladığı bir dönem var. Bu koşullarda evanjelizm ön plana çıktı. İsrail de kullanılarak Türkiye aleyhine sert söylemlere gidiliyor. Burada iki şeye dikkat etmek lazım: Çok kutuplu br dünya düzeni var ve Türkiye Rusya'ya yakınlaştı. Türkiye İran ve Rusya bir araya geldiğinde barış yolunda süreçler başladı. ABD oradaki mevcudiyetini yine Türkiye aleyhinde kullandı. Türkiye, Brunson konularında çok fazla germek yerine diğer konularda mücadeleyi devam ettirip biraz daha yumuşak davranamaz mıydı diye bakmak lazım.
ABD Kongresi bunlar olurken Brunson olayını öne çıkardı. İktidardaki grubun evanjelist tarzı, Yahudilerle ortak bakış açısı sorunlar yarattı. İsrail, Türkiye söylemlerini sertleştirdi. Kongrede bir kanun çıkardılar ve F-35 uçaklarını vermeyeceksin dediler. Dikkat edilmesi gereken husus bir yandan Rusya ile ilişkiler, gerilemiş prestij… Trump giderek geriliyor. Kısmi kongre seçimlerinde Demokratların kazanacağı görülüyor. Görevden alınma konusu bile gündeme geldi. İç politikada Trump sıkışmış durumda. Dünyada her yerde hadise yaratıyor kaosa sürüklüyor.
ABD, Türkiye'de hata yaptı. İş Brunson olayında bu noktaya gelince Türkiye'ye çıkış bırakılmadı. Bir ülkenin iki bakanına doğrudan suçlayarak siz bunun sorumlususunuz deyince sorun çıktı. Kediyi bile köşeye sıkıştırsanız tırnaklarını gösterir. Türkiye prestij sorunuyla karşı karşıyadır. Her şeyi kabullense ve hiç cevap vermeden geçiştirmeye çalışsa ABD yönünden onun kontrolüne girmiş izlenimi yaratacaktır. Karşılık vermekten başka seçenek bırakmıyor. Karşılığı verdiğiniz zaman bunun dozunun ne olacağı konusu önemli. Mütekabiliyete cevap verseniz karşı taraf hissetmez. ABD'ye prestij darbesi yapılabilir.