Avrupa’daki aşırı sağın yabancı ve Müslüman karşıtı dalgası merkez siyaseti de kendine benzetmeye başladı.
Avrupa’daki seçimlerde ‘Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı’ iç siyaset malzemesine çevrildi. Türkiye’nin dış politikası da Avrupa’da yayılmacılıkla eleştirilmeye başladı.
‘Ekonomi Yüksek Okulu’ Ulusal Araştırma Üniversitesi baş öğretim görevlisi Grigoriy Lukyanov, Sputnik’e verdiği röportajda bu süreç ile ilgili açıklamalarda bulundu. Lukyanov, “Avrupalı toplumda Türkiye ve Türklere bir takım damgalar vurulduğunu görüyoruz. Türk diasporasının medeni bir sorun olarak incelenmesi, öncelikle sağ meyilli güçlerin işi. Solcular ve merkez siyaset yanlıları bu konuya nadiren değiniyor. Buradan, Türkiye dâhil dış ülkelerin politikalarıyla ilgili değerlendirmeler, (İslam korkusu, Türk korkusu gibi) korkular ortaya çıkmaya başlıyor” diye konuştu.
Türkiye’nin dış politikasının Avrupa’da yayılmayı amaçlamadığını söyleyen Rus uzman, “Türkiye’nin dış politikasının ilkelerini öne süren belgelerde Avrupa’nın üzerindeki etkinin yayılması gibi tezler, amaçlar ve stratejilerle ilgili açıklamaları bulmak çok zor. Türkiye’nin dış politikası Avrupa’da genişlemeye yönelik olarak anlatılırken, sağ güçlerin eline esir düşüyor ve objektif gerçeklilik kavramını anlamaktan uzaklaşmış oluyorsunuz. Zira Türkiye yönetiminin Avrupa ülkelerindeki Türk diasporasıyla kurmaya çalıştığı temas ve diyalog çabaları yalnızca referandum ile ilgili kısa vadeli amaçlara yönelikti. Avrupa’daki Türk toplumu üzerinden Avrupa ülkelerinin politikasını etkilemeye yönelik uzun vadeli amaçlar güdülmedi. Burada somut bir amaç vardı, o da referandumda belli bir pozisyonun desteklenmesini sağlamaktı, çünkü son ve bir önceki parlamento seçimleri, diasporanın fikrinin çok önemli olduğunu gösterdi” ifadelerini kullandı.
Avrupa’daki Türk toplumun Türkiye’nin dışında olduğunu, ancak Türk vatandaşlardan oluştuğunu ve hükümetin kendileriyle çalışması gerektiğini savunan Lukyanov, “Türk dış politikasının, Balkan ülkelerini ve halklarını yutmaya, etki alanını genişletmeye yönelik bir genişleme politikası olarak görülmesi yaklaşımı bence Türkiye anayasasında ve temel taşı olan diğer dış politika belgelerinde yer alan maddelere aykırıdır. Bu belgeleri incelersek, ne ‘yeni Osmanlıcılık’ ne de ‘jeopolitik çıkar bölgeleri’ hakkında herhangi bir şey yazmadığını göreceğiz. Bu terimler yalnızca değerlendirme kategorileri. Bu tür klişeler belki de kullanım bakımından rahat olabilir, ancak Türkiye’nin dış politika gerçekliliğini hiçbir şekilde yansıtmıyor” dedi.