ÖZGÜR ÖZEL: Sınıf başkanlığı seçimine hazırlanır gibi bir hali var… Sınıfın çalışkanı gibi bir edası var… Öğretmenin her sorusu karşısında derhal parmağını kaldırır gibi bir enerjisi var.
MUSTAFA ELİTAŞ: Kürsüde öyle güzel kâğıt yırtıyor ki… Sanırsın Japon kâğıt katlama kursuna gitmiş ve başarılı olamayıp yarıda bırakmış.
BİNALİ YILDIRIM: Süleyman Demirel’in eski Meclis konuşmalarını akla getiren bir performans… Yani çokça rakam, bir-iki dokundurma, üç-beş espri falan.
NACİ AĞBAL: Bir teknokrattan polemik ustası bir siyasetçi yaratan gerginlik… O sakin, o ılımlı, o işine odaklı Naci Ağbal gitti, yerine polemik yapan, laf yetiştiren, atılan lafları savuşturan bir Naci Ağbal geldi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU: Belge sallamayı öyle çok sevdi ki… Elinde belge olmasa da mutlaka sallayacak bir şey buluyor kürsüde… Bir de kürsü yumruklamasını çok iyi becermeye başladı.
NACİ BOSTANCI: Kavganın, gürültünün tam ortasında “Hegel der ki…” diye cümleye başlayarak entelektüel birikimini konuşturan ve kavganın, gürültünün tadını kaçıran bir yapısı var. Biraz da bu nedenle kavga, gürültü sevenler tarafından pek sevilmeyen bir isim…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Tıpkı eski güzel günlerde olduğu gibi yine Bal Mahmut kıvamında sohbetler çıkarıyor Meclis kürsüsünden… Fakat güzel günler eskide kaldığından mıdır nedir tat vermiyor.