Siyaset bilimci Gençkaya: İlk kez oy kullanacak seçmeni sandığa götürecek aday seçimin galibi olacak

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ömer Faruk Gençkaya, siyasi partilerin ilk defa oy kullanacak seçmeni oy vermeye yönlendirmesinin önem taşıdığını kaydetti. Bu seçmenin kıstaslarının evrensel düzeyde olacağını vurgulayan Gençkaya geçersiz oylara da dikkat çekerek, söz konusu oyların Meclis aritmetiğini büyük oranda değiştirebileceğini savundu.

Aysel Alp'le Ankara'dan Haber Var programında, seçime sayılı günler kala hangi söylem ve vaatlerin seçmenin oyunu değiştirebileceği Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ömer Faruk Gençkaya ile; enflasyon, faiz, kur, cari açık ve gelir adaletsizliğinin nasıl önlenebileceği Meral Akşener Başdanışmanı, TÜİK, SGK Eski Başkanı Birol Aydemir ile konuşuldu.

‘Genç seçmenin kıstasları evrensel düzeyde olacak’

Genç seçmenin beklentileri ile siyasi partilerin ortaya koyduğu söylemin örtüşmediğini dile getiren Gençkaya, söz konusu seçmenin kendi şartları ile başka bir ülkede yaşayan ve yaşıtı olan kişilerin şartlarını karşılaştıracağını ve kanaatini bu şekilde ortaya koyacağını ileri sürdü. Gençkaya, şunları söyledi:

“Özellikle ilk defa oy kullanacak seçmen kitlesine baktığımızda daha bağımsız, özgür hareket etmek isteyen bir nesil var. Şunu unutmamak lazım özellikle yeni kuşak küresel etkilere çok açık. Dolayısıyla karar verirken karşılaştırma kıstasları evrensel düzeyde olacak. ‘Benim içinde bulunduğum koşulla benim yaşımda başka bir ülkede bulunan kişi’ buna yönelik olarak da gerek iktidar partisi gerek muhalefet cephesi gençlere ilk alacakları bilgisayar, otomotiv gibi ÖTV muafiyeti vadettiler. Bunu ilk defa yaşıyoruz. Bir ihtimal de bu kesimin oy vermeye gitmeyeceği yönünde. Çünkü siyasete ilgi son derece düşük. Genç kesimin beklentileri ile siyasi partilerin hem iktidar hem muhalefet cephesinin ortaya koyduğu söylem çok da üst üste gelmiyor. Burada siyasi partilerin en azından önümüzdeki 3-4 gün içerisinde seçime katılmayan seçmenleri sandığa yönlendirme ve ilk defa oy kullanacak kesimi oy vermeye yönlendirmesi önem taşıyacak.”

‘1.5 milyon geçersiz oy vekil dağılımında büyük farklılık yaratır’

Seçimde kullanılması olası geçersiz oylara dikkat çeken Gençkaya, bu oyların 1.5 milyon seviyesine gelebileceği ve şehirlerin büyüklüğüne göre farklılık göstermekle birlikte milletvekili dağılımını büyük oranda etkileyeceğini kaydetti. Gençkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçersiz oylar bir başka dikkatimizi çeken unsur. Seçime katılmayan yüzde 15’lik bir kayıtlı seçmen var ancak bir de bu seçime katılıp da geçersiz oy kullanan yaklaşık 1-1.5 milyon oy görüyoruz. YSK yine kamu spotlarıyla bunu öğretmeye çalışıyor. Ancak şimdi bir de 1 metrelik bir oy pusulası var. Bu da umarız geçersiz oy sayısını artırmaz. 1-1.5 milyonu göz önüne aldığınızda büyük kentlerde 10 ya da daha fazla, küçük şehirlerde ise (15-20 bin oy bir vekil çıkardığı göz önüne alındığında) vekil sayısında çok daha fazla farklılık yaratır. Türkiye’nin böyle bir gerçeği var, geçersiz oyların çok fazla olması.”

Gençkaya ayrıca, 1 yıl öncesine dayanan araştırmalara atıfta bulunarak, “1 yıl öncesinden beri yapılacak 2023 milletvekili seçimlerinde çok parçalı, bölünmüş bir meclis olacağını zaten bu konuyu çalışan bilim insanları ya da araştırmacılar bunu gözlemliyordu, hiçbir partinin 301’i bulamayacağı kesin” dedi.

‘TÜİK iktidar söylemlerini destekleyen bir araç haline geldi’

TÜİK’in verilerine güvenmediğini ifade eden TÜİK Eski Başkanı Birol Aydemir, TÜİK’in uluslararası standartları yok sayarak iktidarın söylemlerini pekiştirdiğini iddia etti. Aydemir, şunları kaydetti:

“Ben TÜİK’in yayınladığı hiçbir veriye artık güvenmiyorum. Ben kurumun son bağımsız başkanı diye kendimi tanımlıyorum. Çünkü şeffaflıktan uzaklaştılar, bağımsızlıklarını yitirdiler, talimatla hareket ediyorlar. İktidarın ‘toplumda, ekonomide her şey gayet iyi’ söylemini desteklemek için uluslararası norm ve standartları ve kendi uygulamalarını hiçe sayarak sürekli olarak bu verilerde gerçekleri gizliyorlar.”

‘İktidarın politikaları zengini daha zengin yapıyor’

Gelir dağılımının bozulduğunu ve geliri artan tek kesimin ilk yüzde 10’luk kesim olduğunu ileri süren Aydemir, “Yoksulluğu ölçen temel şey Gini katsayısıdır. TÜİK’in çarpıtılmış verilerine rağmen 2006 yılından itibarenki en kötü oranı yakaladık. Bu gelir dağılımının bozulduğunu gösteriyor. Mesela geliri yüzde 10’luk dilimlere ayırarak baktığımızda geliri artan tek grup ilk yüzde 10. Zengin daha zengin olmuş. Bu iktidarın politikaları sadece zengini daha zengin yapar” dedi.

‘Asgari ücret son 1.5 yıldır açlık sınırının altında’

Orta sınıfın eridiğini ve asgari ücretin ortalama ücret haline geldiğini dile getiren TÜİK Eski Başkanı Birol Aydemir, “Orta sınıf kalmadı. Bu iktidarın politikalarının en acı sonuçlarından bir tanesi; artık orta sınıfın kalmamış olması. Orta sınıf altta yoksullarla beraber oldu. Yani yoksullukta eşitlendi. Üstelik TÜİK’in çarpıtılmış verileriyle ortaya koyuyorum. Asgari ücret son 1.5 yıldan beri sürekli olarak açlık sınırının altında. Asgari ücret ortalama ücret oldu. Asgari ücretin ortalama ücret olduğu yerde siz orta sınıftan da bahsedemezsiniz. Toplumda asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üzerinde gelir elde eden çalışanların oranı yüzde 60. Asgari ücret de açlık sınırının altında. Açlık sınırı dediğimiz sadece gıda harcamaları. 10 bin TL’yi geçti” diye konuştu.

‘Biz yoksulluğu bitirmekle övüneceğiz’

Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi durumunda ekonomide neler yapacaklarını anlatan Aydemir, Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden faaliyete geçeceğini söyleyerek, şu açıklamaları yaptı:

“Devlet Planlama Teşkilatı yeniden faaliyete geçecek. Planlı, programlı, akılcı, rasyonel ekonomiye geri döneceğiz. Kuralsız ekonomiyi terk edeceğiz. Önce makro ekonomide istikararı ve güveni sağlamak lazım. Ekonomide istikrar ve güven olmadan herhangi bir iyileştirme yapmanız asla mümkün değildir. Yoksulluğu azaltmanın yolu istihdam oluşturmaktır. Kısa dönemde istihdam oluşturarak yoksulluğu yenerseniz; orta uzun dönemde de o yoksul ailelerin çocuklarını çok iyi eğiterek yoksulluğu yenersiniz. Bu iktidar yoksulluğun sayısı ile övünüyor, yaptığı sosyal yardımlarla övünüyor. Halbuki biz yoksulluğu bitirmeyle övüneceğiz. Aradaki fark bu. Kısa dönemde sosyal yardımlarla yoksul ailelerin bu yoksulluktan çıkmasını sağlayacağız. Yoksulluk kader değildir. Yoksulluk, iktidarların uyguladığı politikalar sonucu oluşan bir sonuçtur. Ucuz et, ucuz soğan hepsi çok kolay.”