Bir kadının hikayesini anlattığı son romanı 'Disko Topu'nu başta tek kişilik bir tiyatro oyunu olarak kurguladığını, daha sonra mevcut metne dönüştüğünü söyleyen Güçlüten, "Çocukluğumda sık sık gördüğüm, o zamanlar küçük ve dar bakışımla anlamlandırmakta güçlük çektiğim, sonrasında hakkında anlatılanları dinlediğim, sokaklarda yaşayan bir kadından yola çıkarak oluşturdum Disko Topu'nu" diye konuştu.
'KENDİMİZE YABANCILAŞTIKÇA BİRBİRİMİZE YABANCILAŞIYORUZ, SONUÇTA HİSSİZLEŞİYORUZ'
Ben en çok neye üzülüyorum diye düşündüm. Birinin kendini önemsiz ve görünmez hissetmesi, bu yüzden kalbinin kırılması… Aslında kitabın çıkış noktası buydu. Israrla toplumun reddetmek istediği birini anlatmaya çalıştım. Çünkü biz, bunu yapıyoruz, görmezden geliyoruz. Sadece fakir, meczup biri değil, ofiste çalışan biri de ‘öteki' olabilir. Kendimize yabancılaştıkça birbirimize yabancılaşıyoruz. Sonuçta hissizleşiyoruz.
Türkiye'de yaşayan bir kadınım. Havası, suyu, toprağı, duyduklarım, beni acıtanlar, bunlarla dolup taşıyorum. Dünya'nın bir çok yerinde bir kadın deli olarak niteleniyor diye, kimsesiz diye, gayet şiddet boyutuna geliyor (tecevüze uğruyor), bunlar insanda kalıyor, kan beyninize hücum ediyor, insanı öfkelendiriyor.
'ÇOK FAZLA GİYİNİYORUZ, BU YÜZDEN DE SOYUNACAK VAKİT KALMIYOR O ROLLERDEN'
"Toplumsal rollerin öne çıkması bizleri birbirimize karşı yabancılaştırıyor. Biz hep kendimize bir sürü kimlikler edinme derdine düştüğümüz için, hep ‘bir şey' olmak istediğimiz için, felaket bir kaos ve yığın içinde yaşadığımızı düşünüyorum. Ve bu roller arttıkça, bu sefer isimlerimizi unutarak, karşımızdakinin kim olduğunu unutarak (karşımızdakinin) özünü ıskalıyoruz. Çok fazla giyiniyoruz, bu yüzden de soyunacak vakit kalmıyor o rollerden. O yabancılaşma da birbirimize değemediğimiz, nüfuz edemediğimiz için pür sevginin olduğu ilişkiler kurulamıyor. Sistemin bize attığı kazıklarla, sürekli bir mutluluk oyunuyla kanıyor ve kandırılıyoruz. Bir türlü en sade olana erişemiyoruz. Bunlardan yola çıkarak ben de kendi bahçemde bir oyun inşa ettim."
'KADIN DOĞURGANLIĞINDAN GÜÇ ALMAZ'
Yeni çalışmasında aşkı anlatmak istediğini söyleyen Güçlüten, "Benim için bir kadın, güçten ve histen ibaret bir yaratıktır. Bu ikisi de bir araya geldiğinde, bir kadını muazzam bir hale getiriyor. Kadın, bunu algılayıp daha iyicil bir şekilde hayata adapte ediyorsa, doğuruyormuş doğurmuyormuş bunlar önemli değil. Doğurganlık doğal olarak verilmiş bir özellik olduğundan, kadının doğurganlığından güç aldığını düşünmüyorum. Kadının anormal bir direnişçi olduğunu düşünüyorum. Hayata karşı, hayatın dayattıklarına, sisteme, düzene karşı bir direniş. Sadece zihnini, bilgisini değil, yanına içgüdülerini de katıp korkusuzca ilerleyen genellikle kadın oluyor. Aşk için de cesur olan kadındır. Kadının gücünü toplum, bastırmaya çalıştıkça, kadın ‘hayır' der, bir kadın kolay kolay yıkılmaz. Kadın eşinden ayrılmıştır, beş parasız kalmıştır, dayak yiyordur, psikolojik ve fiziksel şiddet görüyordur ama vazgeçmiyordur. Kadın, bana göre ‘vazgeçmeyen'dir. Çocuğu olsun olmasın her şeye rağmen kadın ayakta kalmayı başarır" diye konuştu.