Harbiye'deki Divan Otel'de düzenlenen toplantıda, son üç günde Ankara'da yetkililer ve sivil toplum örgütleriyle yaptıkları görüşmeler, sığınmacılar ve ifade özgürlüğü konusundaki soruları yanıtladılar.
Ankara'da 16-18 Mayıs tarihlerindeki temaslara, İnsan Hakları Alt Komitesi'nden Liliana Rodrigues (S&D, Portekiz) de katıldı.
‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANANLAR BASKI ALTINDA'
"Bugün de Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerini ziyaret ettik, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile bir araya geldik. Bu, basın özgürlüğüne verdiğimiz önemin de göstergesi. Türkiye'de ifade özgürlüğünü kullanan insanların baskı altında olduğunu görüyoruz."
Arne Lietz de çok sayıda gazetecinin baskı altında olduğunu söyledi: "İktidarla ilgili herhangi bir konuda yazı yazan kendini hapishanede buluyor. Bu normal değil. Oysa insan hakları ve ifade özgürlüğü toplumun belkemiğini oluşturur. Gazeteciler sadece yazılarından dolayı ‘terörist' olarak adlandırılmamalı. Bu Avrupa Birliği standartlarına uygun değil. Bazı gazetecilerin ülkeye girişi yasaklandı, tüm medya çalışanlarına ‘basın kartı' verilmiyor, bu sorunların farkındayız."
Lietz, barış bildirisine imza atan akademisyenlerle de bir araya geldiklerini, büyük baskı altında olduklarını anlattı.
Marietje Schaake, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymadığını söylemesini de dikkatle dinlediklerini ifade etti.
‘HDP'LİLER BARIŞÇIL ÇÖZÜMDE ROL OYNAYACAK'
Lietz de "Türkiye'nin Güneydoğusunda ağır bir kriz yaşanıyor. Birleşmiş Milletler de uluslararası kurumlar da durumun çözümünde etkili bir rol oynamalı. Barış müzakerelerine yeniden başlanmasını istiyoruz" diye konuştu.
‘VİZE SERBESTİSİYLE İLGİLİ DE BİZ NET DAVRANDIK'
Arne Lietz, AB'nin Türkiye'ye vize serbestisi vermesiyle ilgili soruyu şöyle cevapladı: "Vize serbestisiyle ilgili de biz net davrandık. 72 kriter yerine getirilmezse oturup konuşmayı bile kabul etmeyeceğimizi görüşmenin daha başında söyledik. Ancak hükümetin bu kriterlerle ilgili adımları zamanında atacağından ümidimiz yok."
Marietje Schaake de kriterlerin yerine getirilmesi için Haziran ayına kadar süre olduğunu ama bunun pek mümkün görünmediğini ekledi.
Parlamenterlere, Türkiye'nin Suriyelileri Avrupa'ya göndermemesi karşılığında verilen tavizleri ve hak ihlallerine sessiz kalındığı yorumu soruldu.
Schaake, AB'deki herkesin sessiz kalmadığını, kendisinin durumdan derin endişe duyduklarını söyledi, "İnsanların pazarlık malzemesi haline getirilmesini istemiyoruz" dedi.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında mülteci anlaşmasının detaylarını parlamenterler olarak kendilerinin de bilmediğini, bu anlaşmadan hoşnut olmadıklarını söyledi.
"Yunanistan adalarından gönderilen Afganistanlı ve Iraklı mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi tehlikesi var. Ama onların ülkelerinde de savaş var" denmesi üzerine Schaake şu yanıtı verdi:
"Tüm insanların sığınma başvuru yapmak için hakkı olmalı. Afganistan ve diğer ülkelerden mültecilerin başvuruları bireysel olarak ele alınmalı. Doğru olan prosedür, insanların Türkiye'de de bireysel başvuru hakkına izin verilmesi."
Lietz ise sadece Türkiye ile değil Ukrayna ve Gürcistan'la da mülteciler görüşmeleri yapıldığını, kriterlerin tek bir sisteme bağlı olması gerektiğini ifade etti.
Marietje Schaake, "Türkiye'nin size mültecilerle ilgili şantaj yapmasına nasıl karşı geleceksiniz?" sorusuyla ilgili de şunları söyledi:
"Böyle bir şantajdan kaçınmak için anlaşmanın aceleye getirilmemesi gerekiyordu. AB anlaşması şantaj ve baskının kapısını açtı. Parlamenterler olarak biz de anlaşmanın detaylarını, içeriğini bilmiyoruz. Bu konuda parlamento da bilgilendirilmedi. Avrupa anlaşmayı aceleye getirdi, mülteciler için büyük riskler içeriyor, mülteciler bu anlaşmayla pazarlık konusu haline getiriliyor."
Lietz de insan haklarının pazarlık konusu haline getirilmemesi gerektiğini altını çizdi.