Bunun üzerine Hollanda Başbakanı Mark Rutte bu çağrıyı tuhaf buldu. Liberal Sağ Parti, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak bilgi almasını istedi. Hollanda parlamentosu ise bu çağrıyı kınadı.
Dünya basınında geniş yer bulan bu olaydan sonra Türkiye-Hollanda ilişkilerinde bir değişiklik yaşanacak mı?
Türk Hollanda Dostluk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Edip Aktaş’ın görüşü, bir değişikliğin olmayacağı yönünde.
Bu olay Hollanda ile Türkiye arasındaki ikili ilişkileri etkilemez. Bu tür münferit olaylar hiçbir zaman ülkeler arasındaki ilişkilkeri etkilemez.
Hollanda’da şu anda yaklaşık 400 bin Türk yaşadığı söyleniyor. Onlar Başkonsolosluğu’nun bu çağrıyı nasıl buldu? Bu çağrıdan sonra Hollanda’da Türklere yönelik bir tutum, tavır değişikliği oldu mu?
Konuyla ilgili Sputnik Radyosu’na konuşan uzun dönem Hollanda’da yalşayan CHP Hollanda Başkanı Orhan Selim Bayraktar şunları söyledi.
Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğu’nun böyle bir çağrıda bulunması, kendi konsolosluk fonksiyonunun dışında ve ötesinde bir iş yapması anlamına geliyor. İkincisi, bu konuda eğer soruşturma yapması gereken birileri varsa bu büyük ihtimalle hukuk insanları, savcılardır. Üçüncüsü de, Hollanda’da buna karşı yürüyen çalışmalara bakarsak, başkonsolosluğun kendi insanlarını ihbar etmelerini teşvik etmesi ve onların ceza alması için çalışmalarda bulunmasına karşı Hollandalıların çok büyük bir tepkisi oluştu. Bu tepkinin sonunda da Hollanda’da Türkiye, aşırı şekilde aşağılanacak düezeyde yeniden gündeme geldi. Şimdi Türkiye’de doğmuş bir insan olarak söylenebilecek en önemli ey şudur: Biz bu acıyı haketmiyoruz. Türkiye’nin bu veya diğer herhangi bir toplumda aşağılanma acısını biz haketmiyoruz. Bu konuda Türkiye’nin gerekli düzenlemeleri yapması gerekiyor. Çünkü Cumhurbaşkanı da olsa Başkonsolos da olsa Türkiye’nin böyle aşağılanmasına yol açacak bir davranış içerisine girilmemesi gerekir.
Şimdi iki şey gündeme geldi: Birincisi, bütün yurt dışındaki Türkler kendilerinden korkmaya başladılar, ‘acaba ben bir yanlışlık yaptım da Türkiye’ye girdiğimde Gümrük’ten çevrilir miyim, Gümrük’te gözaltına alınır mıyım, hapse atılır mıyım’ endişesi başladı. Öbür taraftdan da bunun çok büyük bir haksızlık olduğunu gören vatandaşlar buna her iki taraftan da tepki vermeye başladılar. Ve bizim Hollanda’da yaşayan Türk insanının gündemi değişti. Yani biz, Hollanda’nın sorunlarına ya da yaşadığımız çevrenin sorunlarına yönelmek yerine, hiç yoktan bir sorun görmüş olduk, Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek gibi bir sorun. Ben yurtdışındaki insanların çoğunun, hatta hiçbirisinin Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek gibi bir niyetinin olabileceğini düşünmüyorum. Ama görünen o ki, bu konuda bir kontrol sisteminin yapılmaya çalışılması bile buradaki insanların yaşantılarını bozuyor ve biz bu davranıştan gerek Hollanda basınında yer alan biçimiyle gerekse Başkonsolos’un ifade biçimiyle çok büyük rahatsızlık duyuyoruz.
Bir noktayı daha söylemek gerekir. Cumhurbaşkanımızın bunu en ince ayrıntılarına kadar düşünüp, özellikle dava açma konularında daha hassas olması gerekiyor. Politikanın içindeyseniz ki, ben bir politikacıyım, size küfredenler de olacaktır, sizi çok sevenler de olacaktır. Dolayısıyla, sizlere küfredildiği zaman bunu hazmedemiyorsanız politikacı olmayacaksınız, bu işin içine hiç girmeyeceksiniz. Ben bundan dolayı çok büyük rahatsızlık duyuyorum. Yani Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın bu tür davalardan vazgeçmelidir. İnsanları mahkemelere sürüklemekten vazgeçmelidir, insanların özgürlüklerinin ve yaşamlarının garantisi olmalıdır.